İYİ Parti lideri Meral Akşener'i “masa dağıldıktan” sonra aradım ve “ Ne oldu” diye sordum. Düşündü ve anlatmaya başladı:
*Bu ucube sistemden kurtulmak için seçimi mutlaka kazanmalıyız. Buradan hareketle, Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında kazanacak oldukları tüm kamuoyu araştırması verileri doğrultusunda ortada olan iki adaydan birini aday göstermek ve bu iki arkadaşımızdan hangisini tercih ediyorsa onun elini kaldırıp seçim startını vermek görevi Sayın Kılıçdaroğlu'nundur.
*Kendisinin gerekli sağduyuyu gösterip bu görevi yerine getirmesini sağlamak da benim gibi milletimizin her bir ferdinin görevidir.
O GÜN NE OLDU?
Akşener'in sesi düştü ve şu bilgileri verdi:
*Toplantı günü Sayın Kılıçdaroğlu dahil olmak üzere hiç kimsenin adaylığı üzerinde bir değerlendirmemiz olmamıştı.
*İlk kez o gün isimleri konuşacağımızı zaten duyurmuştuk. Ben de daha önceki ilkeler doğrultusunda önereceğim isimleri belirledim.
*Bir de bu ve diğer konuşulacak isimler için anket gibi yöntemlerle halkın iradesinin yansıtılmasını teklif ettim.
“HALKIN TERCİHLERİ DEDİM…”
*… Ancak ne yazık ki ne farklı isimler ne de yöntem konusunda hiç bir değerlendirme anlayışı ve imkan tanınmadı. Beş lider Kemal Bey'in adaylığı üzerinde anlaşmıştı. Oysa bu da dahil olmak üzere belirli bir yöntemle müzakere edilmeliydi.
*Kemal Bey'in adaylığını ilan edecek metni parti yetkili kurullarına sormadan imzalayamayacağımı söylediğimde de şunlar yaşandı: Kemal Bey ‘o zaman siz imzalamayın biz imzalarız ve duyururuz' dedi.
*Ben de ‘ne yani masadan kalkayım o zaman' dedim. Kendisi ‘siz bilirsiniz' dedi. Diğer arkadaşlar durumu sakinleştirdi. Ve sonuçta bana getirilen Kemal Bey'in adaylık kararını GİK'e götürdüm. Sonrasını biliyorsunuz.
*Şimdi soruyorum önceden millete duyurduğumuz uzlaşma, istişare ve halkın tercihi ilkelerini uygulayalım dediğim için ben mi, partim mi masadan kalkmış oluyor?"
Kaynak: www.sozcu.com.tr