Sevgili okurlar,
Kanal İstanbul konusu gündem sıkıştıkça pişirilip tekrar tekrar önümüze getiriliyor. Çoğu kulaktan dolma ve yalan yanlış bilgilere dayanan tartışmalarda taraflar kendilerince söylenmesi gerekenleri söyleyerek tartışma içine giriyor.
Ancak belirtmek gerekir ki gerçekleri saklayan veya çarpıtan taraf iktidar tarafı.
Bunu söylerken elbette ki iktidarın bu konuda yaptığı daha önceki açıklamalardan ve daha önce yaptığı uygulamaların yarattığı sonuçlardan çıkarıyorum.
Tabi ki yine sağa sola dağılmış beyanları toplayarak bunların ne anlama geldiğini çözmeye çalışarak çıkarıyorum.
O nedenle meseleyi aydınlatmak için kanal İstanbul tartışmasına konu olan açıklamalar üzerinden gidelim:
Ekonomik boyutunda Kanal İstanbul'un maliyetinin 75 milyar TL. 15 Milyar USD olacağı söylenmişti. Yani dolar kurunun 5 TL. olduğu zamanlarda yapılan bu açıklamadan sonra malumunuz olduğu üzere bu gün USD kuru 8.50-8.70 TL civarında geziniyor. Bu civarda dolaşıp duracak mı? Geldiğim yer iyiydi diye geriye dönecek mi? Yoksa buraları da beğenmeyip yeni yerlere mi gidecek? Bilmiyoruz.
Ancak iktidarın söylemi üzerinden Kanal İstanbul’un maliyetinin 15 Milyar USD olduğunu kabul edersek bugünkü kur üzerinden maliyeti kaba bir hesapla TL maliyetinin 130 milyar TL. olduğu anlaşılıyor.
Hemen söyleyeyim: Türkiye'nin 2021 yılı bütçesi 1 trilyon 250 milyar TL bütçe açığı ise şimdiden 200 milyar TL. Yani Kanal İstanbul Türkiye bütçesinin 1/8'sini silip götürecek. Hani bakanlık bütçelerini değerlendirdiğimizde sadece 4 bakanlık bütçesinden az diğerlerinden kat be kat fazla .
Üstelik Türkiye'de hiçbir projenin önceden öngörülen maliyet ile bitirilmediğini kimi zamanlarda öngörülen maliyet ile gerçekleşen maliyet arasında 3-4 kat fark olduğunun bilen biri olarak uzun vadede bu rakamlara işin yapılamayacağını da tahmin etmek zor değil.
Ha proje yap işlet devret olarak yapılacak ve devletin cebinden bir şey çıkmayacak derseniz o zaman ben de Yavuz Selim ve Osmangazi köprüleri ile şehir hastanelerini biliyorsunuz değil mi? derim.
İktidar anlayışı dahilinde Kanal İstanbul yapılırsa çok para kazanacağız. Hadi yine soralım. Gerçekten öyle mi?
İleri sürülen en büyük gelir kalem gemi geçişleri. Kanal İstanbul geçişi ücretli olsa bile Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi yürürlükte olduğu sürece, Boğazlardan geçecek ticari gemileri Kanal İstanbul’dan geçmeye zorlayamayız. Öyle olunca da anormal uzun bekleme süreleri söz konusu olmadığı sürece ticari gemiler daha düşük bir ücretle geçebilecekleri İstanbul Boğazı varken daha yüksek ücret ödeyerek Kanal İstanbul’dan geçmez.
Türkiye, ancak Boğazlarda çeşitli nedenlerle geçişleri yavaşlatmaya giderek deniz trafiğini ağırlaştırırsa o zaman Boğazların girişinde beklemek zorunda kalmak istemeyen gemiler için Kanal İstanbul çekici hale gelebilir. Dış ticaretteki ‘tarife dışı engeller uygulamasına benzeyen böyle bir uygulamayı Türkiye ne kadar süreyle yürütebilir işin o kısmı da tartışmalıdır.
Ayrıca İstanbul Boğazı’ndan yılda geçen gemi sayısının 5 binler civarında olduğu ve her geçen yıl azaldığı da gözetilirse Türkiye, Kanal İstanbul’u Yap – İşlet – Devret modeliyle yaptırırsa dahi yukarıda açıkladığımız gibi bu kanaldan yeterli geliri elde edemeyeceği için hazine garantisi adı altında bütçeden, kapsanan süre boyunca, sürekli para ödemek zorunda kalınacaktır. Bu da kanaldan hiçbir yarar elde etmeyecek olan milyonlarca kişinin vergisinin buraya harcanması anlamına gelecektir.
Ayrıca halen boğazdan gemi geçiş bedeli olarak senede elde edilen gelir 150 milyon dolar civarında ve yıllardır güncellenmemiş. Güncelleme yapılması halinde bu gelirin yıllık 2 milyar doları aşabileceği belirtiliyor. Sanırım bu yönde çalışılsa cebimize para girecek iken bunun yapılmamasını da burunlarının ucunu görememelerine bağlamak mümkün. Bu durumda tüm gemileri Deli Dumrul hesabı Kanal İstanbul’a sevk etsek bile proje 50 yılda kendini amorte edecek. Bu borç yedi kuşak sülalemize yeter!
İstanbul’un Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni ileride doğacak siyasi tartışmalar dışında değiştirmeyeceği, Boğazlardan geçiş trafiğinin geçiş ağırlığını kanala kaydıramayacağı, bunu gerçekleştiremeyince de harcanan parayı çıkaramayacağı açıktır. Bu projeden sağlanacağı umulan gelirlerin, projenin zaten bozulmaya başlamış olan bütçeye getireceği büyük yükle karşılaştırılması mümkün değildir.
Projenin ekonomiye katkısı yalnızca çevresinde oluşacak yeni yerleşimlerin sağlayacağı rant gelirleri, yapım sırasındaki istihdam artışı ve burada yapılacak konutlardan elde edilecek vergi gelirleri dolayısıyla olacaktır. Bunların da devede kulak olduğunu söylemek için mali uzman olmaya gerek yoktur.
Ayrıca, projenin denizlerde ve İstanbul’un genelinde ortaya çıkaracağı çevre sorunları, iklim sorunları, İstanbul trafiğine inşaat sırasında ve sonrasında yapacağı olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya dahi yetmeyeceğini söylemek için de çevre mühendisi olmaya gerek yok.
Bunun yanında açıklanan güzergah dahilinde İstanbul’a su sağlayan baraj göllerinden gelen isale hatlarının yani suyun İstanbul'a geliş hatlarının, Bulgaristan elektriğinin, diğer tüm kara geçiş yollarının yeniden yapılacağı, özellikle su taşıma masrafının yükseleceği ve bunun da vatandaşa zam olarak karşımıza geleceğini görmemiz gerekir. Yine projede olduğu ifade edilen 6 adet köprü ücretli mi olacak ücretsiz mi olacak açıklanmadı. En basit örneği ile Küçükçekmece'den Avcılar’a geçerken köprüye ne ödeyeceğimiz belli değil. (Yap işlet Devret yapılıyor. o köprüden sizi bedavaya geçirmezler.)
Ekonomi bilimi bir tahsis ve alternatif maliyet bilimidir. Her ülke her şeyi yapabilir. Mesele bir şeyi yaparken bunun kaça mal olacağı ve bu işe ayrılan kaynak karşılığında hangi işleri yapmaktan vazgeçileceği ve sonuçta yapılanın ekonomik katkısının ne olacağını önceden görüp hesaplayabilme meselesidir. Çünkü kaynaklar sınırlıdır ve bu sınırlı kaynakların en önemli ihtiyaçlara tahsis edilmesi gerekir.
Bu hali ile Kanal İstanbul çevresinde arazi kapatmış kalantorlara, yabancılara ya da siyasilere rant geliri kazandırmaktan başka hiçbir işe yaramayacağı şimdiden belli olan bu “bir çılgının projesi” normal vatandaşa kazanç sağlamak bir yana, devlet garantileri nedeni ile üzerine yük getireceği ortadadır.
Böyle olmadığına dair iktidar dahi somut bir veri ortaya koyamamaktadır.
Ranta dayalı büyümenin kağıt üzerinde büyüme olarak görünmekle birlikte obez bir büyüme olacağı, bu büyümenin ise son derece sağlıksız olduğunu tüm ekonomistler söylerken, bunu “faiz sebeptir enflasyon sonuç” şeklindeki derin ekonomi bilgisine (!!!) sahip birine anlatmak ise mümkün değildir.
Söylemde üretim ve istihdam büyümesinden söz edenlerin, eylemde tam tersini yapmaları akla başka sorular da getiriyor.
Bir de Kanal İstanbul’un yaratacağı çevre sorunları var..
O da başka bir yazıda inşallah.