Sevgili Okurlar;

Sosyal Medyanın etkisi ve gücünün olumsuz yöndeki gücünün toplumda nasıl karşılık bulduğunu hayretler içerisinde izliyorsunuzdur.

Konuya başlamadan önce şunu ifade edeyim.

Güzellik ürünleri satışı yapan iki ayrı kişi ile sektör üzerine yaptığım konuşmalarda bana çok ilginç bulduğum ifadelerde bulundular.  

Konuştuğum  kişilerden, bu ürünlerin satışı konusunda ithalatçı firma ile son satıcı konumunda olan kişilerin her birinin ayrı ayrı %200-300’lere varan karlar ile çalıştıkları ve üretici firmadan 100 TL.ye çıkan ürünün son kullanıcıya gelene kadar fiyatının 1.500 TL.sına çıktığı, bu sektörün özellikle 2.dünya savaşı ve daha sonra yaşanan savaş ve ekonomik krizlerde dahi satış ve karlılığının asla azalmadığı ve güzelliğine meraklı insanın her şartta ve durumda bu tür ürünler için para harcamaktan kaçınmadıkları hakkında bilimsel araştırmaların olduğunu öğrendim.

Şimdi esas konumuzun ön bölümüne dönersek;

Doğrusunu söylemek gerekirse daha önce hiç ilgilenmediğim bir sosyal medyanın bir mecrasında toplumun yönelimlerine nedense hiç dikkat etmemişim. Özellikle Dilan ve Engin Polat çiftinin  sosyal medyaya yansıyan görüntülerindeki durum ile  devamında ortaya çıkan “Sosyal Medya Fenomeni “ adı altında insanların bulunduğunu; üstüne üstlük bu insanların görgüsüzlükten başka sadece paralarının olduğunu ve bunları özellikle takipçilerin gözüne gözüne soktuklarını  görünce ben de “burada neler oluyor “şeklindeki merakımla işin içine bir nebze olsun girdim.

Hali ile akıllı insanların da bulunduğunu, devlet aklının da az da olsa çalıştığını düşününce, ister istemez bu kişiler, toplumun olduğu kadar ilgili kurumların da incelemesine takıldı ve ucu kara para aklama, vergi kaçırma ve dolandırıcılık gibi iddialar ile soruşturulmaya başlandı.

İşin ilginç yanı tüm bu fenomenlerin ortak özelliklerinin güzellik merkezi açmak ve ürünlerini pazarlamak olunca aklıma yukarıda yazdığım konuşmalarda edindiğim bilgiler geldi.

Yüksek karlılık ve hiçbir zaman satışı azalmayan sektörü kullanarak bazı oyunlar çevirmek. Çok akıllıca…!

Ancak bu aklın medyaya düşen kişilerde olduğunu söylemek çok zor.

Nitekim bu kişilerin sosyal medyada çekip yayınladıkları videolara bakınca ve hele hele aralarında “ Mozart dinlemedim ama Türkiye’ye gelirse konserine giderim” diye beyanatlarda bulunanların olduğu iddiasını  görünce bu işin arkasında başka akılların bulunduğunu söylemek çok da yanlış olmaz sanırım.

Sadece bu mu?

Şöyle bir çevrenize bakın. Pıtrak gibi her tarafla açılan ve üstelik çok da yatırım yapıldığı belli olan işletmeler görüp kendi kendinize “ burası nasıl para kazanıyor” dediğiniz yerler var mıdır?

Benim dikkatimi çeken bir sokak ve cadde üzerinde neredeyse yan yana olacak şekilde açılmış ve son derece pahalı şekilde dekore edilmiş, gereksiz büyüklükte çakma parfüm mağazaları, telefon aksesuarcıları, sadece künefe satan tatlıcılar gibi yerler hep dikkatimi çekmişti.  

Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem ama kara para konusunda gri listeye alınmamızın bir sebebi olmalı değil mi?   

Bir de başka türlü bir yaklaşım var.

Adamın biri Atatürk’e benzerliği nedeni ile sosyal medyada canlı yayın açıp saatler içinde milyonun üzerinde  paranın hesabına yatmasını sağladığı gibi sokakta görseniz farkına varmayacağının başka bir kişi, çok büyük olduğu belli olan göğüslerini kapayan gömleğinin düğmelerini açma vaadi ile birkaç saat içinde 167 bin TL.sı toplayabiliyor.

Alan razı veren razı diyebilirsiniz belki ama bu kazancın ne olduğunu niteleyebilecek bir hukuk düzenlemesi de yok. Ortada biz para/kazanç var ama adı olmadığı için vergilendirme yok.

Bu durumda adı yoksa vergisi de olmaz diyebilir miyiz?

Kim bilir görmediğimiz başka neler var.

Tüm bunların ötesinde bu Sosyal Medya Fenomenlerinin dünyaca ünlü bir sporcu ya da popstar kadar olmasa da yüzbinlerce ve hatta milyonları aşan takipçiye nasıl ulaştıkları da ilginç bir konu.

Aslında yazının tam da konusu bu.

Bir parti yöneticisinin, bir kamuoyu araştırmacısının ya da bir pazarlama şirketinin danışman veya çalışan olarak işe alacağı ilk insanın bir sosyolog olması gerektiğini düşünenlerdenim.

Hatta devlette ve özellikle yasama ve yürütme erkleri ile bu emniyetin ve adaletin de sosyologlar ile  çalışması gerektiği kanısındayım.

Sosyologlar ile çalışmadan, toplumun, hiçbir özelliği olmayan bu kişileri neden takip ettikleri, nasıl olup da fanatik boyutta bu kişiler bağlandıkları, aslında bir karşılık bulamayacakları ve hiç bir  özelliği olmayan insanlara neden hiçbir gerekçe olmadığı halde para ödedikleri, güzellik uğruna kredi çekerek borçlanmayı göze aldıkları ve aslında ne oluyor diye kendi kendilerine sormadan göz göre göre bu insanların zenginleşmelerine sebep oldukları gibi konular hakkında tespitlerin yapılması ve toplumun yönelimlerinin doğru bir şekilde belirlenmesi mümkün olmayacaktır.

Bu konuda yapılacak araştırma sonuçları sadece toplumun yönelimlerini ortaya koymanın ötesine geçerek hem sosyal medya kullanımı konusunda bu tür suç ya da insanın – her ne ise – zafiyetlerinin kullanılmasının önlenmesine yönelik tedbirlerin alınmasını sağlayabileceği gibi, işin içinde başka akıl ve/veya suç örgütlerinin olması ihtimali dahilinde suç işleyen veya suç işlemeye yönelen kişilerin nerede ve nasıl aranması gerektiğine de ışık tutabilecektir.

Bu yapılmaz ise özellikle sosyal medya kullanılarak daha bir çok olayın olması kuvvetle muhtemel olup, olayın gerçekleşmesinden sonra yapılacakların toplumda açılan yaraları sarmaya yetebilecek nitelikte olacağını söylemek mümkün değildir.