Sevgili Okurlar
Bartın Amasra’da meydana gelen maden olayının olası kast ile işlenmiş bir suç
olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu ve bu nedenle yitirdiğimiz 41 canı, geride
bıraktıklarını yazmayacağım.
Kozluca, Ermenek, Soma ve nihayetinde bu olay nedeni ile hala hiçbir olaydan ders
almadığımızı da yazmayacağım.
Daha üç hafta evvel bakanlık nezdinde denetlenmeyen ama ziyaret edilen
madenimizde meydana gelen olayın nedenlerine girmeyeceğim.
Daha çok para uğruna tehlikeye atılan canlar- o can bizim ya da sevdiklerimizin
değilse- hiç de umurumuzda olmadığının ortaya çıktığını da söylemeyeceğim.
Sayıştay’ın olayın meydana geldiği madende bulduğu ve raporladığı eksikliklerin
yetkililer tarafından kulak arkası edildiğini de söylemeyeceğim.
Sayıştay raporunun basında yer alması nedeni ile TKİ.nin basın açıklamasında yer
alan ve haberin dezenformasyon olduğu konusundaki açıklamaya – henüz yasa
yürürlüğe bile girmemişken – nasıl güldüğümü de söylemeyeceğim.
TKİ Genel Müdürünün daha önce 8 madencimizin yaşamını yitirdiği başka bir maden
kazası nedeni ile aldığı cezayı 24 taksitte ödediğini ve liyakat abidesi olarak görülüp
sonrasında bu göreve atanmasındaki laçkalığı da anlatmayacağım.
Olaydan sonra dört Cumhuriyet Savcısı tarafından götürülen soruşturmada – göz
altını geçtim- ilgililerin hala ifadesine başvurulmadığını ve hatta daha komiği bu
ilgililerin görevlerine hiçbir şey olmamış gibi devam ettiğini de belirtmeyeceğim.
Bu ilgililerin bu dönemde madende meydana gelen olayın sebeplerinin ortaya
çıkmasını sağlayacak bilgi ve delilleri ortadan kaldırma ihtimalinden de söz
etmeyeceğim.
İstanbul Müftülüğünün bir tarihte tüm camilerde okutulmak üzere hazırladığı Cuma
Hutbesinde iş cinayetlerini önlemek için alınacak tedbirlerde ölçülü olunması gerektiği
savunarak tedbir almadaki aşırılığın, Yüce Allah’a güveni sarsan bir davranış haline
dönüşür şeklinde vaaz verdiğini ve sayın yetkililerin bu vaaza harfiyen uyduğunu
söyleyip moralinizi bozmayacağım.
Kader diye cinayet niteliğindeki ölümlerden sorumlu olanların hiçbir şey olmamış gibi
hayatlarına devam etmesinin vicdanları yaraladığını da anlatmayacağım.
Kader denilen olgunun kendi iktidar ve yaptıklarının sorgulanmasını engellemek
amacıyla Muaviye döneminde içinin boşaltıldığı, anlamının bozulduğu ve bir afyon

olarak inananlara yutturulduğu gibi derin dini konulara da girmeyeceğim. Hatta
bugün bile bunu uygulayan yöneticilerimizin olduğu konusunun yanından bile
geçmeyeceğim.
Fazla uzatmayacağım..
Ancak olay sonrası yapılan açıklamaları duyunca çoğu kişinin gözden kaçırdığı
ifadeler karşısındaki yaşadığım şaşkınlığı sizinle paylaşacağım.
Olayın hemen akabinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, İçişleri Bakanı, Çalışma
Bakanı ve bir sendika temsilcisi olay yerine gelerek başlatılmış çalışmaların
koordinasyonunu yürütmüşler ve kendilerine uzatılan mikrofonlara sanki oradan
geçen bir vatandaş gibi beyanat vermişlerdi.
Bu beyanatlarda daha sonra zaten basına yansıyan bilgileri tekrar etmekten başka
hiçbir şey yoktu.
Ama esas ne yoktu biliyor musunuz? Bu yetkili ve sorumlular, olayın
gerçekleşmesinin sebepleri ve kişiler hakkında sorumluların kimler olduğu ve varsa
yargılanacakları konusunda hiçbir beyanda bulunmadılar.
Ta ki Sayın Cumhurbaşkanımız gelip bu patlamanın nasıl yaşandığı, varsa
sorumlularının kimler olduğu, yürütülecek idari ve adli soruşturmayla ortaya çıkacaktır
diyene kadar…
Düşünebiliyor musunuz. Ülkemizde bakan konumuna gelmiş adamlar Sayın
Cumhurbaşkanımız bir açıklama yapmadan işin ucu istenmeyen birilerine dokunur
mu tereddüdü altında tek başlarına hiçbir açıklama yapamıyorlar.
Daha vahimi ise şu:
Sayın Cumhurbaşkanımız olayın meydana geldiği Amasra kömür işletmesinin en ileri
imkanlara sahip olan ocak olduğunu belirtti.
Lütfen yine düşünün, en ilerisinde imkanlara sahip madende patlama meydana
geliyor ve 41 can hayattan kopup gidiyorsa Amasra kadar ileri imkanlara sahip
olmayan ocaklarda çalışanların durumu daha riskli değil mi?
Böylesine sorumsuz bir beyanattan sonra diğer ocaklardaki maden işçisinin
sorumluluğunu taşımak mümkün olabilir mi?
Şimdi de en vahimi söyleyelim. Ne dedi Sayın Cumhurbaşkanımız::
Biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına inandığımız için bunun ne dünü
ne bugünü, ne yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da
bilmemiz lazım.
İnsan kulaklarına inanamıyor ama aynen böyle dedi.

Muaviye’nin kader planını aynen uygulayarak bunun üzerinden ileride gerçekleşmesi
muhtemel başka bir olay nedeni ile Sayın Cumhurbaşkanımız sorumluluğu üstünden
atıp iktidarını sorgulanmaktan kurtarmaya çalışmıyorsa ne yapmaya çalışıyor?
Ya da soralım. Bunu duyan diğer ocaklardaki maden işçileri şimdi ne düşünecekler?
En iyi imkanlara sahip Amasra’da bile 41 arkadaşımız ölmüşse bizim çalıştığımız
ocaklarda ölme riskimiz daha fazla ve iktidar şimdiden bunu kadere bağlamaya zemin
hazırlıyor diye düşünmezler mi?
Bu şartlar dahilinde diğer ocaklarda çalışan madenci arkadaşları hangi anlayış ile
madenlere indirip çalıştırmayı planladıklarını anlamakta zorlanmamak mümkün değil.
Bir olay daha olduktan sonra yitirilen canların arkasından “ ama bunlar her zaman
olacaktır diye biz demiştik ya “ diyerek vicdanlarını mı rahatlatacaklar?
Yok arkadaş, yok. Öyle değil.
Her şeye kader diyemezsiniz. Bazıları sizin halt yemeniz.