İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki Şehir Hatları A.Ş., “İstanbul denizinin karbonsuzlaştırılması” projesi kapsamında elektrikli deniz taksi üretti. Mevcut deniz taksilere oranla yakıt tüketiminde yüzde 25 azalma sağlayacak yeni nesil araçlar için Tarihi Haliç Tersanesi'nin 567'nci yıl kutlamaları haftasında, tanıtım toplantısı düzenlendi. Beş elektrikli tekne denize indirildi.

Tersanedeki bir atölyede düzenlenen tanıtım toplantısında konuşan İmamoğlu, “Dünyanın yaşayan en eski tersanesi, 567 yıldır dimdik ayakta. Bunu korumak, muhafaza etmek, geleceğe taşımak önemli. Göreve geldiğimizde tasfiye edilip, farklı düşüncelerle, başka bir boyuta evirilmesi düşünülen bu alanda, bu tarihi tersaneye gözümüz gibi baktık ve onu yeni bir döneme taşıdık” dedi.

1 MİLYON TL’DEN 175 MİLYON LİRAYA ÇIKARDIK

İBB ve Şehir Hatları Genel Müdürlüğü iş birliğiyle yaptıkları çalışmalarla, tarihi tersaneyi yeniden canlandırdıklarının altını çizen İmamoğlu, “Teslim aldığımızda 1 milyon liralık yıllık ticari hacmi olan tesis, şu anda yüz 175 milyon liraya varan bir ticari hacme kavuşmuş oldu. Bugün 50 kompozit yolcu gemisi ve 20 römorkör kılavuz tekne inşa etme kapasitesine ulaştık. Tarihi Paşabahçe Vapuru'nu birlikte hayata geçirdik ve yenileri de yolda” bilgilerini paylaştı. Var olan 45 deniz taksiye, 5 adet yeni nesil hibrit tekneyi eklediklerini kaydetti.

İmamoğlu, etkinliğin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın grup konuşmasında, kendisi ve CHP Genel Başkanı Ekrem İmamoğlu için “Birbirlerinin gözlerini oyacak noktadaydılar, çıktı, ‘Benim oğlum gibidir' dedi. Oğluna sahip çık” şeklindeki açıklamasıyla ilgili olarak, şunları söyledi:

BİZİM DE CEVAP VERME HAKKIMIZ VAR

– Bizde ayrı gayrı yok. Sayın Kılıçdaroğlu, bizim ailemizin lideri. Dolayısıyla, eğer ona bir laf edilmişse, ona bizim de cevap verme hakkımız vardır. Zira bahsettiği kavramın içinde ben de varım.

GÖZÜ HİÇBİR ŞEY GÖREMEYECEK HALE GELMİŞ

– Tabii bizim bir aile oluşumuza, kuvvetli bağlarla birbirine sarılıyor olmamıza bu kadar ilgi göstermesi, garip. Demek ki, kendi ailesi içerisinde bu birliği ve bütünlüğü kaybetmiş ki, o alanda bile bizi kıskanıyor. Yani bu kıskançlığı o kadar büyümüş ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın, gözü hiçbir şey görmeyecek hale geldi diyebilirim.

KISKANÇLIK DUYGUSU ÇOK YÜKSEK

– Genel Başkanımla benim aramdaki ilişkiyi, Genel Başkan'ın bir ‘baba-oğul ilişkisi' diye tariflemesi, muhteşem bir duygu. Bunu bir tek babam kıskanır diye düşündüm. Hani babam der ki, ‘Ya nasıl böyle bir şey der benim oğluma.' Ama babam da kıskanmaz. Babam da gurur duyar oğluna böyle bir duygu besleyen Genel Başkanı olmasından. Fakat görüyorum ki, kıskançlık duygusu Sayın Cumhurbaşkanı’nda yüksek.

BUNLARIN HİÇBİRİ BİZİ KORKUTAMAZ

– İstanbul’u devraldık, kıskançlığınız, tavan yaptı. Her hamlemizde kıskançlığınız büyüyor. Ve bu kıskançlıkla yapılan hamleleriniz, saldırılarınız, bize müdahaleleriniz şimdi hukuk eliyle derece yükseltti. Görevden alıkonulmak istenen, görevden alınmak istenen dil ile bir nevi tehdit edilen bir pozisyonda kalmamız sağlanmaya çalışılıyor. Bunların hiçbiri bir kere bizi korkutmaz.

KASIMPAŞA’NIN BÖYLE BİR NAMI VAR

– Yani biz, ‘Korkma…' diye diye büyüyen bir nesiliz. İstiklal Marşı’mızın o ilk kelimesi, ‘Korkma'yla başlar. Ben her zaman söylüyorum; biz asla korkmayız. Ama kendilerine şunu tavsiye ediyorum: Ben neredeyim şu anda? Kasımpaşa’dayım. Yani bugün 567'nci yılını tersanemizin kutladık. Kasımpaşa, önemli bir yerdir. Yiğit delikanlıların olduğu bir semttir ve mertçe mücadele için hayatını ortaya koyan insanlar vardır. Kasımpaşa’nın böyle bir namı vardır.

MERTÇE MÜCADELEYE DAVET EDİYORUZ

– İnsan eksiltmeye değil, mertçe mücadeleye davet ediyorum. Bu elinizdeki devlet gücünü kullanarak, insanları sindirme kavramından uzaklaşsınlar. Bunu da bir tek kendileri yapabilir. Lütfen yapsın. Bu işin yanlış olduğunu, bu işin doğru bir karar olmadığını çıkıp açıklamasını bekliyorum. Bu işin istinaftan dönmesinin şart olduğunu çıkıp açıklamasını bekliyorum. Bunu yaparsa, kendine yakışanı yapmış olur.

BENİM KİŞİSEL YOLCULUĞUMLA İLGİSİ YOK

“Mertçe mücadeleden kastınız Cumhurbaşkanlığı yarışında bir mücadele mi?” sorusuna İmamoğlu’nun yanıtı şöyle oldu:

– O tarafın meselesi, kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı meselesi olabilir. Bizim meselemiz, memleketin iyi olması meselesi. Yani karşımızdaki iktidarın meselesi, ‘O bir kişi makamda kalsın da gerisi teferruat' olabilir. Bizim meselemiz, 85 milyon insanın iktidar olması meselesi. Onun için farklı yerlerden bakıyoruz. Onun için benim söylediğim hiçbir sözün, benim kişisel bir kararım ya da yolculuğumla ilgisi yok.

– Muhalefetin bütüncül mücadelesinin ortaya koyduğu kararlı yolculuğun mertçe bir alanda olabilmesi için şartları sağlasın. Bu hem vazifesidir bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyet'i devletinin 200 yıllık demokrasi mücadelesi verilen bu toprakların Cumhurbaşkanı olarak, sorumluluğudur, onu hatırlatıyorum hem de Kasımpaşa’dan sesleniyorum: Yapması gerekir. Ne demek istediğimi anlamıştır, diye düşünüyorum.

GAZİOSMANPAŞA VE OF'TA ÇAY İÇECEK KAHVEHANE BULAMAYACAK

Ekrem İmamoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Karar kesinleştiği anda görevden alırım” açıklaması için ise şunları söyledi:

Türkeş'e izin çıktı, Osman Kavala'yı ziyaret edecek Türkeş'e izin çıktı, Osman Kavala'yı ziyaret edecek

– Düşünsenize, tekil şahıs kipini kullanıyor; ‘Alırım, görevden alırım', ‘Yaparım, ederim…' Yahu gidip çay içecek kahvehane bulamayacak İçişleri Bakanı. Ne Gaziosmanpaşa’da bulabilecek ne de Of’ta bulabilecek. Bu kibirli, bu haddini aşan, makamı…

– Bakın biz makama geldik değil mi? Ben, makama bir şeyler katmaya gayret ediyorum. İstanbullulara hizmet etmeye gayret ediyorum. Onlar ise, makamdan güç alan şahsiyetler. YSK Başkanı, İçişleri Bakanı… Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakın, en az konuşan makamlardır. Çünkü bunlar gerçekten kutsaldır. Çok önemlidir. İçişleri Bakanı’nın yönetimi hattına bakın; güvenliğiniz, 7/24 yaşam koşullarınızın emanet edildiği alanlardır.

– Saygı, minnet duyuyorum, jandarmamızın önünde, polisimizin önünde, şehitlerimizin huzurunda saygıyla eğiliyorum. Ama bu dil, o alana yakışmayan bir dil. Yani benim peşimden MOBESE’leri izleyen bir göz, başka ne der işte? ‘Alırım' der, ‘Yaparım' der, ‘Ederim' der. Böyle bir akıl. Ben MOBESE işini bıraktım zannetmezsin. Ben, MOBESE meselesini hayatta var olduğum sürece takip edeceğim. Çünkü, bugün yaptıkları da aslında bir nevi MOBESE sürecinin basına aktarılması gibi bir süreç.

GÖREVİNİ YAP, SÜRECİNE ODAKLAN

(“Adayken cezası kesinleşirse seçilse bile mazbata alamaz” ifadelerini kullanan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Muharrem Akkaya’ya)

– YSK Başkanı işine bak. Başka konularda ‘Cevaba lüzum yoktur' demecini veriyorsun, ama bu mesele olunca… Bu arada gazeteciyi tebrik ediyorum, güzel bir habercilik örneği göstermiş ve sorumsuz bir dilin ortaya çıkmasını sağlamış. Görevini yap. Sürecine odaklan. Geçmiş seçimde ne oldu? YSK’ya siyasi baskı uygulandı. Siyasi baskı, siyasi erk, ‘Bu seçimi iptal dilmelidir' dedi. ‘Hırsızlar var' dendi. Yani ne güzel ikili, bak sıraladınız.

– İçişleri Bakanı, ‘700'e yakın terörist tespit ettik' dedi sandıklarda. Ne oldu üç senenin sonrasında? Davalar açıldı. Yargılanan 40 küsur kişi oldu. Bir tane suçlu yok, beraat. Bu karar, bu insanlara zulüm. Bu insanlara ikinci bir seçim yaptırmak, bu ayıbı işletmek, milyonlarca, on milyonlarca, yüz milyonlarca liranın harcanmasına sebep olmak… Yani hiç oturup düşünmüyorlar mı? Kafasını ellerinin arasına alıp, hiç mi vicdan muhasebesi yapmıyorsunuz?

– Hala çıkıp yön vermeye, dizayn etmeye çalışıyorsunuz, talimatla. Bugünün anahtar kelimesi iki tane. Bana baksınlar, İstiklal Marşı’nın o ilk kelimesini, ‘Korkma'yı unutmasınlar. Bir de Ankara’ya baksınlar, beklentimi ifade ediyorum; mertlik. Bu kadar…

BÜTÜN BU HUKUKSUZ ALANLAR SONA ERECEK

(Cezaevinde tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Stratejik açıdan dünyanın en çok yetkiye sahip koltuğunu almak için seçime gidiyoruz. Hepimizin amacı, bu makamı gerçek sahibine, yani halka teslim etmek olmalıdır. İsimler üzerinden tartışma yürütmek, belirlenen amaçtan sapmak anlamına gelir” açıklaması)

– Ne güzel söylemiş. Az önce söylediğimi tekrar etmiş. 85 milyon insana emanet etmek istiyoruz Cumhurbaşkanlığı koltuğunu. Kendilerine, ‘Geçmiş olsun' diliyorum. İnşallah bu süreç, onu da çoluğuna, çocuğuna, ailesine, eşine kavuşturacak. Hukuksuz yargılanıp, içeride yatan benim kardeşim Tayfun’u da Can'ı da diğer arkadaşlarını da çoluğuna, çocuğuna, evlerine, ailelerine kavuşturacak. Yani bütün bu hukuksuz alanlar sona erecek. Kesinlikle öyle.

– Bu seçim mücadelesi, kişisel mücadele alanı değil kardeşim. Ben ne diyorum? İstanbul Belediye Başkanıyım. Neferiyim. Ve bu seçimi, milletimiz için kazanacağız. 85 milyon insan için. Bana o hukuksuz kararı veren hakimin, savcının çocukları ve eşleri için kazanacağız bu seçimi. Onların çocuklarının, onlarının eşlerinin hayat boyu hiçbir hukuksuz alanla, ortama maruz kalmamaları ve mağdur olmamaları için bu seçimi kazanacağız. O bakımdan, çok güzel söylemiş Sayın Demirtaş. Diline sağlık.

Kaynak: www.sozcu.com.tr

Editör: Haber Merkezi