SİYASET

DEVA Partili Candan Karlıtekin: ‘Hata yapma lüksümüz yok’

DEVA Partisi kurucularından Candan Karlıtekin, iktidara geldiklerinin ikinci günü atacakları tüm adımların hazır olduğunu söylüyor. 6’lı masanın önemini ise “Türkiye bu seçimde ya otokrasiyi ya demokrasiyi seçecek. Hata lüksümüz yok” diye yanıtlıyor.

Candan Karlıtekin’i, AKP’nin iktidara geldiği 2003’ten 2009’a kadar Tu¨rk Hava Yolları Yo¨netim Kurulu ve I·cra Komitesi Bas¸kanı olarak tanıdı kamuoyu. Boğaziçi Üniversitesi mezunu Karlıtekin, 1990’larda iş hayatına bürokrasinin içinde başladı. 

Şimdi ise AKP içinden gelen Ali Babacan ve Sadullah Ergin gibi isimlerle birlikte Demokrasi ve Atılım Partisi’nin (DEVA) kurucularından biri. Partinin ağırlıklı olarak mutfağında çalışıyor ve 22 eylem planının hazırlanmasına katkı veriyor. AKP kurulurken devletle din işlerini ayıran muhafazakâr demokrat bir partinin hayal edildiğini söyleyen Karlıtekin, “Bu seçim otokrasi ile demokrasi arasında olacak” diyor. 

- Yeni kurulmuş bir partisiniz. Seçim yarışı adil geçiyor mu? Zorlanıyor musunuz?

Devletin bütün imkânlarını kendi lehine kullandığı gibi muhalefetin de aleyhine kullanan bir iktidar var. Sesimizi geniş kitlelere duyurmada zorlanıyoruz. Ama biz bunu bahane olarak almıyoruz. Biz de zor yokuştan çıkacağız. İki buçuk yıldır çalışıyoruz. İlçelerdeyiz. Merkez mutfağımız çalışıyor. Orada politikalar üretiyoruz. 

- İktidarın içinden çıkan bir partisiniz. DEVA Partisi’ne ilgi nasıl?

İktidarın içinden çıkan partisiniz dediniz ya. Evet dışarıdan bu böyle görünüyor. Çünkü partide birçok insan olmasına rağmen vitrinde AK Parti’den tanıdığınız isimler var. Ali Babacan, Sadullah Ergin gibi. Ancak onlar partide o kadar az sayıdalar ki aslında DEVA, Ak Parti’den kopan bir parti değil. Tabanımız da aslında aynı değil. Özgürlükçü söylemimiz, Alevi meselesi, Kürt meselesinde duruşumuz farklı.

- DEVA Partisi kendisini nasıl tanımlıyor o halde?

DEVA Partisi terzi bir parti. Vatandaşın sırtına göre birebir elbise diken bir parti. Aşırı liberalizm çevreye zarar verdi. Neoliberal iktisat politikaları gelir dağılımı üzerinde anormal kutuplaştırıcı yani zengini daha zengin fakiri daha fakir yapan bir sonuç yarattı. Fakirin durumu değişmedi ama zenginle uçurum oluştu. 

- Yani kamunun rolü artmalı mı diyorsunuz?

Hayır devlet fabrika kursun da demiyoruz. Kurulan bu fabrikaya siyasetçinin atadığı bir bürokrat, bir teknisyen gelecek ya da bir yandaş gelecek, adam orayı kendine kullanacak. Biz özel sektörün önünde takoz olmayalım, diyoruz. Doğal tekel konumlarında ise devlet bulunsun. Yani DEVA Partisi liberaldir, demokrattır, muhafazakârdır, demokrattır, sosyal demokrattır.

BİRLİKTE AKALIM DİYORUZ

- ANAP gibi dört eğilim mi bir arada yani? 

Turgut Özal ANAP’ta dört eğilimi birleştirmek değil onları terketmelerini ve tek bir kalıba girmelerini istemişti. Biz diyoruz ki kimliğinizi kaybetmeyin, perspektifinizi kaybetmeyin birlikte yürüyelim. Çünkü bize zenginlik verecek o. Bir sorun olduğunda herkes kendi görüşünü ortaya koysun. Belki yüzde yüz anlaşamayız ama bir uzlaşı çıksın. Yani biz DEVA Partisi olarak birlikte akalım diyoruz. 6’lı masada olmak da uzlaşma demek.

- DEVA altılı masanın içinde memnun mu? Beklediğiniz uyum sağlanabiliyor mu?

Başlangıçta zorlandık ama o tartışmalardaki zenginlikleri bizi  etkiledi. Herkes farklı yönden bir şey söylüyor. Modelimiz iddialıydı, riskliydi ama biz bunu adım adım oturttuk ve Türkiye’nin ihtiyacı olan da bu. Yani bu uzlaşı zihniyeti. Evlilikte bile iki kişi var uzlaşması gereken. 84 milyonu kuşatan ülke yönetiminde uzlaşı muhakkak olacak. Altılı masanın güzelliği de bu zaten. 

- Dünyada pandemi sonrası ekonomik kriz derinleşiyor. Türkiye ise uygulanan farklı modellerle krizi daha da şiddetli yaşıyor. Sizce nerede hata yapıldı?

Şimdi dünyanın genel problemi bu ama Türkiye’de dar ideolojik kalıp içerisinde, İslami olmayan bir islamcılık siyaseti ile kriz büyüdü. Halbuki AK Parti Batı’daki gibi muhafazakâr demokrat bir parti olarak kuruldu. Yani dinle devlet işlerini birbirinden ayıralım görüşünden yola çıkıldı. 

PARTİYİ DÜKKÂNI YAPTI

- Daha sonra ne oldu? 

Daha sonra maalesef eski rejim bu gidişatı frenlemeye çalıştı. Daha sonra demokrasi gibi söylemler geride kaldı, Tayyip Erdoğan partiyi tamamen kendi uhdesine aldı. AKP’yi kendi dükkânı yaptı yani. Özgürlüklere, kuvvetler ayrılığının önemine, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı bir şekilde yürütülmesi gerektiğine, Avrupa Birliği’nin standartlarıyla ülkenin yönetilmesi gerektiğine inanan grup, tek tek ayrılmaya başladı, Abdüllatif Şener’den başlayarak.

EKONOMİDE BİR MODEL YOK

- Bugün AKP’nin bir modeli var mı?

Direksiyonu ele alan şahsın kafasında kendi doğruları var. Şu anda artık hiçbir model yok. İlk başladığı zaman onun hayalinde bir model vardı. Bir dönem iyi gitti. Yani buna muhalefet de destek verdi, problem çıkarmayarak. Konjonktür de uygundu. Ancak bir süredir yarattıkları canavarı yönetememe durumuna geldiler. Şu anda gördüğünüz bir ekonomi model ya da programı yok. Sabah kalkıyorlar bugün nereden döviz bulalım diye. Rusya’dan Akkuyu parası gelsin, Merkez Bankası’nda arkadan satalım, döviz yükselmesin ki enflasyon artmasın. Oysa enflasyonun sebebi var. Siyasetçinin genel davranışıdır topladığından fazlasını harcamak. Sağlam kaynaklarla finanse edilmeyen devlet harcamaları ise her zaman enflasyon yaratır. Aşırı harcamaları ve yandaş kayırmalarını, servet transferini bunlar bitiremez. Ancak bir yönetim değişikliği gerekiyor. Yani bir temizlik gerekiyor.

- Ne kadar sürer toparlanma?

Biz altı ay diyoruz. Kesinlikle altı ay içinde Türkiye’deki kriz ortamından ve psikolojisinden çıkarız, diyoruz. Rakamlarla da teyit ediyoruz. Enflasyonu iki yılda da tek haneye indiririz diyoruz. Bizim iktidarda olduğumuz ya da iktidarın parçası olduğumuz bir dönemde öncelikle güven tesis edeceğiz. Hanehalklarından müteşebbisine sanayicisine, dışarıdaki yatırımcısına kadar. Yatırımcılar tamam diyecekler bunlar bunu başarabilir, ne yaptıklarını biliyor. Bugün herkes durmuş bekliyor. Yani resesyon yaşanıyor. Onun için de biz eylem planları hazırlıyoruz. 

- IMF’ye ihtiyaç olur mu?

IMF’ye gitmek için kimsenin size güvenmemesi lazım, Ama bizim böyle bir sorunumuz yok. Iktidar değiştiği zaman güven zaten kendiliğinden geliyor. IMF’nin aklına ihtiyacımız yok. Bizde fazla var. Onlar istiyorsa onlara veririz. 

SORUMLULUK BÜYÜK

6’lı masada işler yolunda mı? Partilerin ekonomi kadroları çok güçlü görünüyor. Bu konuda bir rekabet var mı? Anketler ne gösteriyor?

Bu girişim Cumhuriyet tarihinde bir ilk. İnsanlar buna adil yaklaşmıyor. Mesela siz bile niye yürümüyor diye düşünüyorsunuz. Seçime doğru işler hızlanacak. Şimdi liderler ve parti yönetimleri arasında hiçbir pürüz yok. Olursa liderler masasında çözülüyor. Kadroların güçlü olması sevinilecek bir durum. Anketlerin bir bölümünün manipülasyon olduğunu biliyoruz. Genel ayrım şu, Türkiye’de seçmenin üçte biri şu anda otokrasiye bilerek veya bilmeyerek destek veriyor. Üçte ikisi de demokrasiye destek veriyor. O masada oturan herkesin sorumluluğu büyük. Ya otokrasi gelecek ya da demokrasi.  

GENÇLER ÇARESİZ 

Gençler mutsuz, Türkiye’de durmak istemiyor. Sahaya çıkıyorsunuz, nasıl tepkiler var?

Gençler iş istiyorlar, evlenmek istiyorlar, hayatlarını kurmak istiyorlar. Bunlar şu anda çaresiz vaziyette. Bu memleketten bir şey olmaz diye düşünüyorlar. Yurtdışına kaçma peşindeler. Ben 1983 Boğaziçi mezunuyum. Biz mezun olduğumuz zaman önümüzde çok farklı alternatifler vardı. Yani şimdiki gençlerin öyle bir umudu yok. Sıkışmış durumdalar. Şimdi gençler ürün olmuş. Sosyal medyanın ürünü. Gençleri insan yerine koymuyorlar, birey yerine koymuyorlar. Siyaset de piyasa da her şey onları ürüne dönüştürüyor. İleriye doğru bir ışık pırıltı yok.

Kaynak: www.cumhuriyet.com.tr