Sevgili okurlar,
Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin ardından arama ve kurtarma
çalışmalarının neredeyse son bulması ile deprem sonrası yapılacak işler
konuşulmaya başlandı.
Deprem nedeni ile ortaya çıkan sonuç ve bu süreçte yaşananlar dahilinde depremin
siyasal adaleti seçim sırasında seçmen tarafından değerlendirilecektir ama konumuz
olayın hukuki yönden adalet boyutları.
Malumunuz olduğu üzere gerek televizyonlarda ve gerekse sosyal medyada yağma
suçu nedeniyle kameralara yansıyan görüntüler toplumu ikiye böldü.
Bir kısım insanlar, yağma suçu nedeni ile yakalanan kişilerin adalete teslim edilmesi
gerekir derken, diğerleri ise içinde bulunduğumuz kaosa dayalı ortamın etkisiyle
yağma yaptığı iddia edilen kişilerin darp edilmesine ve hatta kiminin bu nedenle
öldüğü iddialarına “oh olsun “ diyerek tepki gösterdi.
Ancak sonradan bazı olaylardan sonra darp edilenlerin aslında yağmacı olmadığına
dair görüntülerde sosyal medyaya düştü ve kafalar iyice karıştı.
Hemen belirteyim ki yağma suçunu işleyenlerin – suçlu ya da değil – adalete teslim
edilmesi ve adalet önünde hesap vermeleri veya aklanmaları gerekir.
İnsanımızın; hatta kolluk kuvvetlerimizin bile yağma yapanlara karşı gösterdiği
tepkinin, hangi koşul ve ruh halinde bulunursak bulunalım doğru olmadığını
düşünenlerdenim.
Nitekim yıkılmamış ancak hasara uğramış evinden eşya taşıyanların dahi darp
edildiği ve hatta gözleri açık şekilde yerde kıpırdamadan yattığı göründüğü
görüntüler, yapılanı yanlış olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Tüm bunların ötesinde mevcut yasalarımıza rağmen herkesin kendi kanununu
uygulamaya ve kendince takdir ettiği cezayı vermeye başlaması halinde ileride
bunun sorunlarını çok ciddi şekilde yaşamaya başlarız. Özellikle kolluk
kuvvetlerimizin bu şekilde davranışı, insanımızda önüne geçilemez bir hareket
tarzının doğmasına neden olabilir. İmam cemaat ilişkisini hatırlatan olaylar ile karşı
karşıya kalmamız işten bile değil.
Düşünün; bir insanı, başka bir insan yanlış anlamalara dayanarak cezalandırıyorsa
aslında masum olanın uğradığı zararı nasıl giderebiliriz?
Hatta deprem öncesi bile yine yanlış anlamalara dayanarak küçük bir çocuğu taciz
ettiği iddia edilen insanın çevredeki insanlarca öldürülmesinden sonra öldürülen
kişinin aslında masum olduğu anlaşılmadı mı?

Aman dikkat diyelim. Ama adalet demeyelim.
Diğer bir konu ise depremde yıkılan binalarının sorumlularının adalete teslimi ve
yargılanması.
Maalesef bu konuda yapılanlara ve alınan önlerlere baktığımda ileride bizi adalet
duygusu adına yine ciddi rahatsızlıklar bekliyor.
Mevcut durum dahilinde bir kısım hukukçular depremde yıkılan binaların incelenmesi
ve gerekli delillerin toplanması gerektiğine işaret ederek sorumluların bulunması ve
yargılanmasını isterken; azınlıkta ta olsa diğer kısım hukuk insanı ise “ bina yıkılmış,
bu sorumluları yargılamak için yeterince delil “ diyerek yine bana göre büyük bir
yanlışa imza atıyorlar.
Zira bir binanın deprem nedeniyle çökmesinin bir çok sebebi var ve bu sebeplerin her
birinden hep başka başka kişiler sorumlu.
Nasıl mı?
Yanlış imar planından Belediye yetkilileri, imara açılan bölgelere göre yeterli inceleme
yapmadan inşaat ruhsatı vermek için yanlış kriter belirleyen komisyon yetkilileri,
İnşaat demirini standartlara göre üretmeyen demir üreticisi, kullanılması gereken
betona hile karıştıran beton üreticisi, yapılacak inşaata ve bölgeye göre proje
yapmayan mimar ya da mühendis, yanlış projeye onay veren belediye yetkilileri,
projeyi uygulamayan, demir az veya ince; betonu sulandırarak kullanan müteahhit ve
şantiye şefi, bunları denetlemeyen yapı denetim firmalarının yetkilileri, binanın
statiğini bozan kat maliki ya da bir binanın yıkılması nedeniyle ile yanındaki binaya
da hasar vermesi dahilinde yukarıda saydığım tüm sorumlu kişi veya kişiler sorumlu
olmalılar.
İşte tam da burada kimin ya da kimlerin sorumlu olduğunun belirlenebilmesi için
yıkılan binaların bu konunun uzmanları tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kendi oturduğu binasında kolonu kestiği için ya da başka bir şekilde binanın statiğini
bozan kat maliki nedeni ile belediye yetkililerinin, müteahhidin ya da yapı denetim
firmasının sorumlusunu yargılayıp cezalandırmak doğru mudur?
Ya da yanlış proje çizip bunu belediyeden ruhsatlandıran, ancak bu projeye uygun
inşaat yapan bir şantiye şefinin, projenin onayından sorumlu olması düşünülebilir
mi?
Elbette özellikle yapılan inşaatlara ait yapı denetim rapor ve belgelerinin bulunduğu,
çok acelesi varmış gibi ve benim de delillerin karartılması amacıyla yıkılmaya
çalışıldığını düşündüğüm binanın ortadan kaldırılması da eylemi de olayın başka bir
boyutu.
Aslında bana göre yapılması gereken, depremin hemen sonrası uygun ekiplerce
özellikle yıkılan binaların incelenmesi ve delillerin toplanması iken bunun

yapılmaması ileride açılacak davalarda ciddi yanlışlara ve eksikliklere yol açacaktır.
Nitekim aynı yanlışların yapıldığı Gölcük depreminden sonra hakkında dava açılan
sorumluların bir çoğunun davası bitmeden zamanaşımına uğradı ve varsa bu
davalardaki sorumluların hiç biri adalet önünde hesap veremeden hayatlarına devam
etti.
Ne yazık ki korkum bu depremde de birkaç “Veli Göçer “ yaratıp diğer birçok
sorumlunun adalete hesap vermeden kurtulması olacak.
Bundan sonra Gölcük depremi sonrası yaşananlar yaşanmaz diyorsanız…
Bu durumda ilk sorulması gereken soru şu olmalı; yeterli delil toplanmadan – bu
aşamadan sonra nasıl olacak bilmiyorum - gerçek anlamda sorumlular yargı önüne
mi çıkacak, yoksa mevcut durum itibarı ile kolundan tutulan haklı ya da haksız
mahkeme önüne çıkarılıp sorumlu olmadıkları halde ceza mı alacaklar?
….
Ya da şu şekilde yazıyı bağlayalım:
Bbu kaos içinde çalakalem eksik ve yanlış yapılan işler sonrasında yapılacak
yargılamalar sonucunda “kurunun yanında yaş da yanacak mı?
Yoksa masumiyet karinesinin temeli olan “ Bir masum haksız bir gün hapis
yatacağına, bin suçlu aramızda dolaşsın” ilkesine sadık mı kalınacak?
Zor bir tercih.