Bankalar prefabrik yapılarda hizmet veriyor, altında zincir market olan birçok bina ağır hasarlı, seyyar tezgahlar ya da küçük bakkallar ise yetersiz kalıyor. Depremden sonra ilçelere gidip alışveriş yapılmış. Şahinbey Belediyesi bulvarın üzerine küçük bir çarşı inşa ediyor. Burada insanların günlük temel ihtiyaçlarını karşılayacakları küçük dükkanlar açılacak.
Adıyaman'da en büyük sorun barınma. Merkezde bütün parklara, kimi yerlerde kaldırımlara, resmi binaların ve okulların bahçelerine çadırlar kurulmuş. Evi az hasarlı olanlar, gidecek bir şehir ya da köyü olmayanlar ve ya şehrini terk etmek istemeyenler çadırlarda, sırası gelenler konteynerde kalıyor.
Şehirde kalanlar, Adıyaman'dan gidenlere de kırgın. ''Bu acıyı birlikte sarmalıydık'' diyorlar.
Atatürk Bulvarı’ında birçok siyasi partinin bürosu açık, seçim kampanyası sessizce yürütülüyor. Büyük bir matem içindeki şehirde depremin acısı ve öfkesi hala çok taze, siyasiler de temkinli. Sadece taziye ve başsağlığı ziyaretleri yapılıyor.
Konuştuğumuz depremzedeler, deprem konutlarının bir yılda tamamlanacağına inanmıyor. Buna karşılık seçimde AKP kaybederse, yeni hükümetin barınma sorununu çözebileceğine inanmayanlar da fazla. Bir üst geçite asılmış ‘’Yaparsa reis yapar" pankartını gösteren bir depremzede, "Sırf barınma sorunu çözülsün diye yine AKP’ye oy verecekler çok" diyor.
Adıyaman’da ailesinden, yakın çevresinden bir ya da birden fazla akrabasını kaybetmeyen yok gibi. Bu yüzden ne bayram havası var ne de seçim. ''Depremzedeler ve ihtiyaçları seçimin gölgesinde kaldı, bizi unuttular'' düşüncesi oldukça yaygın.
Bölgedeki birçok sivil toplum kuruluşu ve gönüllü kurumun yardım ettiği Narlıkuyu’daki 52 çadırın bulunduğu alanda 200’ü aşkın insan kalıyor.
Hava 22 derece ama çadırların içi çok sıcak.
İftar saatini dışarda çadırın gölgesine bekleyen, depremde kızını kaybeden bir kadınla konuşuyorum. Hasta kızı ve yetim torunu ile kalıyor.
Depremlerde, evin tek çalışanı olan kızı Feride’yi kaybetmiş, "Acısı çok büyük ama sadece benim kızım ölmedi, binlerce insan gitti" diyor metanetle.
Çadırların içi çok sıcakmış, konteyner temin edebilirlerse kendini şanslı sayacakmış.
Suriyeli sığınmacılar ise etrafına tel örgü çekilmiş askerlerin koruduğu farklı çadır alanlarında kalıyorlar.
Depremlerde hayatını kaybeden farklı mezhepten yüzlerce insana son dini vecibeleri yerine getiren Yunus Emre Cemevi’nin din görevlisi İbrahim Çevik de çadırlardaki aileleri ziyarete gelmiş. Unutmadığı bir olayı anlatıyor:
"Deprem döneminde su ve elektrik yoktu ve öyle bir çaresizlik içine düştük ki, 5 kişilik aileyi birbirine sarılmış halde çıkardılar, bir türlü ayıramadık, beşi için bir cenaze namazı, bir helallik bir telkin duası ile, yıkamadan, kefensiz şekilde gömdük."
'Acımızı daha da büyüten duyarsızlıktı'
Bu çadırlarda kalan mali müşavir olan Rıza Acıpayam da kız kardeşini ve 4 yeğenini kaybetmiş.
4. günün sonunda, kişisel girişimleri sonucu Alaşehir Belediyesi’nden bir ekibin gelmesini sağlamış. "Acımızı daha da büyüten duyarsızlıktı" diyor.
Filmlerdeki gibi kurtarma cihazları, köpekler eşliğinde ekipler geleceğini sanmış, ''Bekledik ama öyle bir şey olmadı. Bu bizi daha çok yaraladı, insanlar kendi çabalarıyla kurtarma ekipleri bulmaya çalıştı" diye konuşuyor.
2 depremzede de Adıyaman’ın gündeminde seçimin olmadığını söylüyor.
"Canı ve malı gitmeyen aile, cenaze gitmeyen köy kalmadı, burada seçim havası yok. Adıyaman’da şu an bahar ama bu bizim baharımız değil" diyor İbrahim Çevik.
Rıza Acıpayam da, "Belki bu sinerji ile kurumların içinin boşaltılmadığı bir sistem getirir, çünkü deprem zamanı çok bariz gördük ki kurumların içi boşaltılmış, kimse inisiyatif alamadı" diye ekliyor.
Depremlerde 120’si öğretmen 150 eğitim emekçisinin hayatını kaybettiği Adıyaman’da Pazartesi günü okullar açılacak, eğitim hafif hasarlı okullarda devam edecek.
Depremlerin 2. günü Adıyaman’a gittiğimizde, çöken aile apartmanı önünde 18 akrabasının enkaz altında olduğunu bize anlatan Osman Kılınç ile karşılaşıyoruz.
O gün enkazdan hala sesler duyduklarını anlatmıştı, 4. günde Soma’dan ekipler gelmiş, 8. güne kadar 18’inin cansız bedeni çıkarılmış.
30 yıl önce köyleri Atatürk Baraj gölü altında kalınca, Adıyaman’a göç eden dedesi 4 katlı bir bina yapmış, imar aflarıyla da bina 8 kata yükseltilmiş.
Baraj gölüne nazır bir konumda, bir düzine evinin olduğu köylerine gidiyoruz.
Yıkılan binadan 5 yaşındaki oğluyla kurtulan kardeşi bizi karşılıyor.
Depremlerde ölen eşi ve kızının fotoğrafını gösterirken boğazı düğümleniyor ve oğlu ağladığını görmesin diye bizden uzaklaşıyor.
Osman Hoca’nın babası, AKP’nin Adıyaman’daki ilk üyelerinden biri olan Hacı Kılınç. Depremin 2. günü aynı enkaz önünde yardımların geç gelmesinden ötürü partisini sert sözlerle eleştirmişti.
Hacı Kılınç hala geciken yardımlardan ötürü birçok insanın hayatını kaybettiğine inanıyor ve tepkisi devam ediyor.
Beyaz saçları ve uzayan sakallarıyla tanıyamıyoruz, "18 yıl birden yaşlandım" diyor.
Kardeşi AKP İl Başkan Yardımcısı, kendisi de partinin şehirdeki ilk üyelerinden ve hep bu partiye oy vermiş.
Emeği kadar öfkesi de büyük. Adıyaman’ın sahipsiz bırakıldığına inanıyor.
"Annem gitti, oğlum gitti, 2 kardeşim, 3 gelinim, 18 canım gitti. Bizimkilerin acısından, diğer 40 akrabamızın yasını tutmaya sıra gelmiyor" diyor.
Hacı Kılınç’a göre, şehrin en temel sorunu barınma ve belirsiz gelecek. Su sıkıntısı hallolmazsa yaz mevsimiyle bulaşıcı hastalık riskine dikkat çekiyor. Havaların ısınmasıyla çadırlarda ve konteynırlarda kalabilmenin mümkün olmayacağını söylüyor. Deprem konutlarının bir yılda tamamlanacağı sözünü de inandırıcı bulmuyor.
"Samsat deprem konutları bile 6 yılın sonunda teslim edildi, 11 şehirde yüz binlerce konutu 1 yılda nasıl tamamlayabilirler ki?"
Seçim onların da gündeminde değil, partisine kırgınlığı oyunun yönünü değiştirir mi yanıt vermek istemiyor.
'Bu hayatta hiç kimsem kalmadı'
Bir diğer eve geçiyoruz, tüm acıları gözlerine oturmuş iki genç kadın bizi karşılıyor.
Onlardan biri Veziha, Osman Hoca’nın eşi. Depremlerde babasını, annesini, biri erkek 4 kardeşini kaybetmiş.
Merve de, depremlerde annesi, babası ve 4 kardeşini kaybetmiş, "Bu hayatta hiç kimsem kalmadı" derken gözyaşları sicim gibi akıyor.
Mezarlıktan yeni gelmişler, gözleri kan çanağına dönmüş, ne olup bittiğini fark etmeyen çocuklarda, annelerinin üzüntüsünün huzursuzluğu hakim.
Veziha, ‘’Biz oraya mezarlık değil, baba evi diyoruz. Bayram diye bir avuç toprağı öpeceğiz" diyor ve ağlamaya başlıyor.
Telefondan sevdiklerinin fotoğraflarını gösteriyorlar. "Özlemek ne zormuş" diyen Veziha'yı, amcasının kızı Merve teselli ediyor.
Her ikisi de "Acıda birbirimize sığındık" diyerek hayatta artık hiçbir şeyin onları mutlu etmediğini anlatıyorlar.
''Meğer ne çok mutluymuşuz, tüm mutluluğumuz ailemizle enkazda kaldı, mutlu eden mal mülk değil, aileymiş'' diyorlar.
Soğukta 8 gün beklemişler, "Babamın cüzdanını bulup getirdiklerinde, cüzdan bile delik deşikti. İşte o anda umudumu kaybettim" diyor Merve.
Veziha da depremden sonra yapılan resmi açıklamalara tepkili, "Adıyaman’ı unuttuk dediler, bizi unutmuşlar düşünebiliyor musunuz? Bunun bedeli ailemiz oldu, yarım kalan hayatlarımız" diyor.
Seçimin yapılacak olması birçoğu gibi onları da incitmiş.
"Bizim için takvim 6 Şubat’ta durdu, bahar gelmiş, bayram gelmiş, seçim gelmiş bize ne" diyor Veziha.
Onu yine Merve tamamlıyor, "Ben tüm ailemi kaybettim, seçim hiç umurumda bile değil, daha tüm acılar bu kadar tazeyken, bu neyin telaşı, neyin acelesi?" diye soruyor.
Adıyaman Belediyesi'nin depremden önce faaliyete soktuğu yeni mezarlığa gidiyoruz. Resmi açıklama alamasak da, depremde hayatını kaybeden 4 binden fazla kişi burada toprağa verilmiş.
Köyü olanlar cenazeleri köylerine götürmüş, köyde ölenler ise bu rakama dahil olmamış.
AKP’lisinden, HDP’lisine Adıyaman’da görüştüğümüz hemen herkes devletin açıkladığı can kaybı sayısı olan 50 bini gerçekçi bulmuyor.
Yaygın kanaat, sadece Adıyaman’da ölü sayısının 30 binden fazla olduğu yönünde.
Depremin yıkıcılığını en derin hissedebildiğimiz yer bu mezarlık. Yan yana adalar halinde binlerce mezar var.
Konuştuğum bir Adıyamanlı, "Belediye bu mezarı faaliyete soktuğunda bu bize en az 10 yıl yeter demişti ama burayı doldurmaya 2 dakika yetti" diyor.
Kimisi elinde şeker torbası ile mezarlığa gelenlere şeker dağıtıyor kimisi lokum, bisküvi…
Mezar taşı niyetine dikilen tahtalara sonradan çalakalem isimler yazılmış. Bir genç kadın, yanıma gelerek kalem istiyor, yazı kalemi veriyorum, "O olmaz abla, göz kalemin var mı?" diye soruyor, biraz şaşkın kalemi uzatıyorum, "Hemen getireceğim" diyor. Ablası ve halası ile geldiği mezarın başına çömelerek bir isim yazıyor, "Ali Aslan…’’
Abisiymiş, mezarını yeni tespit edebilmişler.
'Adıyaman’da bayram değil enkaz temizliği yapılıyor'
Birçok mezarın başına ölenlerin elbiseleri işaret gibi bağlanmış; mont, gömlek, tülbent, tesbih, küçük süveterler, küçük çocuk montları, pembe elbiseler, arabalar, bebekler, duvaklar…
Sabahın erken saatlerine rağmen kalabalık, her mezarın başında ağıtlar yükseliyor.
Depremde eşi ve 3 çocuğu ile ölen Mehmet Ali Kaya’nın annesi, "Bayramınızı kutlamaya geldim yavrularım" diyerek feryat figan ağlayarak mezarlara kapanıyor.
Bir torununa şort almış, mezar taşına koyuyor, birine top, bir diğerine de defter. Bir taraftan da ölen oğluna ‘Oğlum sen kapını kapattın, kilidini de enkaza attın’’ diyerek sitem dolu ağıtlar yakıyor. ‘Aynı acıda buluştuğu’ tanımadığı insanlar onu teselli ediyor.
2 genç öğretmen, anne ve babasıyla ölen diyetisyen arkadaşlarının mezarına çiçek ekiyorlar;
"Adıyaman’da adettendir, bayramdan önce bayram temizliği yapılır ama bu bayramda Adıyaman’da bayram değil enkaz temizliği yapılıyor" diyor.
Onlar da seçimin farkında değil.
Alanya’da bir otelde çalışan Ömer Erduran ise eşini, 2 kızını ve oğlunu kaybetmiş, ikiz kızlarından biri evlenip bir başka kentte yaşadığı için hayatta kalmış.
"Her gün buradayım çünkü artık benim evim burası, kızıma dedim çadır kurayım burda kalayım, yok diyor" derken gözyaşlarına boğuluyor.
Ölen büyük kızının 28 Haziran’da düğünü olacakmış. "Çeyizine sarıp toprağa verdik" diyor.
İşitme engelli memur oğlu yaralı kurtulmuş, bacakları ampute edildikten 3 gün sonra onu da kaybetmiş. "Sadece nefes alsın yeterdi bana’’ diyor Ömer Erduran.
Ailesi için mevlit okutmuş, şekerleri de alıp bayramı mezarlıkta geçirecek. Seçimde oy kullanmayacağını söylüyor ve ekliyor:
"Seçim gelmiş bana ne ama mahşerde bile onları affetmeyeceğim…"