İnsan vücudu milyarlarca hücreden oluşur. Sağlıklı bir vücutta hücreler kendilerini yavaş ve düzenli olarak yenilese de bu hücrelerin anormal ve kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu ortaya çıkan hastalıklara kanser adı verilmektedir.

Hücrelerin bu kontrolsüz büyümesi, tümör adı verilen bir yumru veya kitlenin oluşmasına neden olabilir. Kanserin yaşam kalitesini ve uzunluğunu olumsuz etkilemesini önlemek için her gün bilimsel çalışmalar yapılmakta ve yeni yöntemlerle hastaların konforu artırılmaktadır.

Bahçelievler Memorial Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Harputluoğlu, 1-7 Nisan Kanser Farkındalık Haftası'nda kanserden korunma yolları hakkında önemli bilgiler verdi.

Kanserin Temelini Oluşturan 10 Risk Faktörü

Kanserle mücadelede aktif rol oynayan çok sayıda kuruluş ve bilim insanının yaptığı araştırma sonuçlarına göre, kanserin gelişimine katkıda bulunan birçok faktör var. Bunlar şu şekilde sıralanabilir;

  • Sigara ve tütün kullanımı      
  • Alkol
  • Fiziksel aktivite eksikliği        
  • Beslenme alışkanlıkları veya kilo kontrolsüzlüğü
  • Aile geçmişi ve genetiği        
  • Kronik iltihap
  • Hormonlar      
  • İmmünosupresyon (Bağışıklık sistemi bozukluğu)
  • Yaş    
  • Çevresel faktörlere maruziyet (radyasyon, güneş ışınları, kimyasal faktörler, virüs veya enfeksiyonlar)

Kanser çevresel faktörlere bağlı olarak gelişebilen bir hastalık olmasının yanı sıra kalıtsal olarak da bulaşmaktadır. Özellikle birinci derece akrabaların anamnezinde bu hastalık öyküsü mevcutsa kişinin hastalığa yakalanma ihtimali diğerlerine göre daha yüksek demektir. Kansere yakalanmamak için yapmanız gereken diğer risk faktörlerini en aza indirmektir.

Alkol, sigara gibi zararlı ürünlerin tüketiminden kaçınmak, düzenli egzersiz alışkanlığı edinmek, dengeli ve sağlıklı beslenme gibi konulara dikkat etmek kanser riskini azaltıp yaşam kalitesini arttırabiliyor.

Ayrıca çevresel faktörlerin etkileri de kanseri etkilemektedir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgisayarlar, akıllı telefonlar, tabletler vb. Gün içerisinde cihazlarla çok fazla etkileşim yaşanıyor. Bu doğal olarak radyasyona maruz kalmayı ve dolayısıyla kanser oranlarını artırır. Aynı şekilde insanın ekosisteme verdiği zarar, başta kanser olmak üzere pek çok hastalığın nedeni olarak ekosisteme de yansımaktadır.

Basit bir örnek vermek gerekirse ozon tabakasının incelmesi zararlı güneş ışınlarına maruz kalınmasına neden olmuştur. Kısacası kansere yakalanmamak için kalıtımımızı değiştirmemiz mevcut şartlarda mümkün değil. Ancak yaşam kalitemizi artıran faaliyetlerde bulunmak, kendimize iyi bakmak ve ekosisteme verilen zararı en aza indirmek bu hastalığa yakalanma oranını azaltacaktır.

Teknoloji gelişiyor, tedavi yöntemleri değişiyor

Kanser tedavisinde en geleneksel ve yaygın olarak kullanılan üç ana yöntem vardır. Bunlar cerrahi yöntem, kemoterapi/immünoterapi ve radyoterapi olarak sıralanıyor. Cerrahi yöntemin temel amacı tümörlü bölgenin cerrahi olarak temizlenmesidir.

Kemoterapi veya immünoterapide hastalığın seyrine göre tedavi planı hazırlanır ve hastaya belirli dozlarda ilaç verilir. Cerrahi yöntemin uygulanmasından sonra hastalığın seyrine göre kemoterapi/immünoterapi ve radyoterapi uygulanmasına gerek yoktur ancak bazı durumlarda bu tedavi yöntemlerinin bir arada kullanılması gerekebilir.

Maymun çiçeği pandemiye dönüşür mü? Maymun çiçeği pandemiye dönüşür mü?

Bilim insanları kanseri tedavi etmek için çeşitli tedavi stratejileri geliştirmeye devam ediyor. Bunlar akıllı ilaç geliştirme, doku/hedef odaklı ilaç taşıyıcı sistem geliştirme, yeni nesil ilaç formülasyon geliştirme ve hormon tedavisi uygulamaları olarak sıralanabilir. Ayrıca son yıllarda nanoteknoloji ve kanser tedavisi alanında da büyük ilerlemeler kaydedildi.

Kişiye özel tedavi yöntemi yaklaşımları uygulanıyor

Tedavi yöntemine tüm hastaların aynı şekilde yanıt vermesi mümkün değildir. Ancak arama sonuçları genel bir şekilde belirlenir.

Örneğin mesane kanseri için incelenen bir çalışmada, yeni nesil ilacın uygulandığı hasta grubunun hayatta kalma oranının diğer gruba göre yaklaşık 2 kat arttığı kaydedildi. Başka bir çalışmada safra yolu kanserine karşı etkili olduğuna inanılan bir ilaç araştırıldı.

Safra yolu kanserinin standart tedavisinde kemoterapi ilaçlarına bir çalışma ilacı eklenerek iki ayrı kol oluşturuldu, hastalar bu çalışma kollarına rastgele atanarak ilacın etkinliği araştırıldı. Hayatta kalma oranları incelendiğinde çalışma ilacıyla hayatta kalma oranı 12,7 ay iken kontrol grubunda bu oran 10,9 ay olarak belirlendi.

Bu nedenle her hastaya özel olarak uygulanan ve geliştirilen yeni nesil ilaçlar, kanserle mücadelede ve hastaların hayatta kalma oranlarında büyük olumlu etki göstermektedir.

Kaynak: MEMORİAL