Chicago Üniversitesi Enerji Politikası Enstitüsü (EPIC) tarafından geçen haftalarda yayımlanan Hava Kalitesi Yaşam Endeksi (AQLI) raporu bilimsel bir gerçeği tekrar gözler önüne serdi. Rapora göre, tüm ülkeler Dünya Sağlık Örgütü’nün, (DSÖ) hava kalitesi standartlarına uyarsa ortalama insan ömrü 2,3 yıl uzayabilir. Bu dünya nüfusuna 17,8 milyar yaşam yılı eklenmesi anlamına geliyor.

Enstitü tarafından geliştirilen AQLI, insanların hava kirliliğine maruz kalması ile azalan yaşam beklentisi arasındaki nedensel ilişkiyi ölçen araştırmalara dayanıyor. Bu analizi bölgeselleştirilmiş hava kirliliği ölçümleriyle birleştirmek, dünyanın dört bir yanındaki topluluklarda hava kirliliğinin gerçek maliyeti hakkında benzeri görülmemiş nitelikte bilgiler veriyor. Geliştirilen haritalama sayesinde, yalnızca topluluklarının ne kadar kirli hava soluduğunu değil, aynı zamanda topluluklarının Dünya Sağlık Örgütü hava kalitesi standartlarına veya ulusal standartlara uyması durumunda ne kadar uzun yaşayabileceklerini de görülebiliyor.

Bilindiği gibi dünyadaki en büyük hava kirliliği kaynağı fosil yakıt kullanımı. Fosil yakıt azaltan politikaların, insanların bugünkünden daha uzun ve daha sağlıklı yaşamlar sürmelerini sağlamanın yanı sıra yıkıcı iklim değişikliği risklerini de azaltabileceği yıllardır bilinen bir gerçek…

Günümüzde insanların kaliteli olarak ortalama 80-90 yıl yaşamasının mümkün olduğunu bilmemize rağmen 2019 yılında yapılan çalışmalara göre o yıl doğan bebeklerin ortalama 73 yaşına kadar yaşaması bekleniyor. Yaşam beklentisi sigara, tüberküloz, HİV/AIDS, sıtma, sağlıklı suya erişememe gibi nedenlerle düşüyor. Hava Kalitesi Yaşam Endeksi ile özellikle partikül hava kirliliğinin ortalama yaşam süresini tüm bu nedenlerden daha çok azalttığı hesaplanmış (Grafik1).

AQLI’ye göre, mevcut PM2.5 seviyeleri devam ederse, bugünün küresel nüfusu doğrudan bu partikül kirliliği nedeniyle toplam 16,9 milyar yıllık yaşamı kaybedecek. Bu, ortalama bir insanın yaklaşık 2,3 yıllık yaşamını kaybettiği anlamına geliyor. Ancak, araştırmacılara göre dünyadaki PM2.5 DSÖ’nün 10 μg/m³ kılavuz değerine indirgenebilirse doğumda küresel ortalama yaşam beklentisi 2,3 yıl artarak 75 yılı aşabilir.

En fazla ölümler, en kirli gelişmekte olan ülkelerde

Diğer halk sağlığı tehditlerinde olduğu gibi, hava kirliliğinin yükü de dünyadaki her bölgeye eşit olarak dağılmıyor. Gelişmekte olan ve sanayileşen Asya ülkeleri partikül kirliliğinden en çok etkileniyor. Hava kirliliği açısından bölgesel farklılıkları da ortaya koyan rapora göre 2013 yılından bu güne kadar dünyadaki hava kirliliği artışının %59’undan tek başına Hindistan sorumlu. Güney Asya hava kirliği açısından dünyanın en sorunlu dört ülkesine ev sahipliği yapıyor. Bangladeş, Hindistan, Nepal ve Pakistan’da AQLI verilerine göre yaşayanlar ortalama 5 yıllık yaşam beklentisini kaybediyor. Araştırma grubuna göre Yeni Delhi’deki hava kirliliğinin DSÖ’nün yıllık standartlarına uygun olabilseydi; bu kentte yaşayanlar, ortalama 11,9 yıl daha uzun yaşayabilecekti. DSÖ’nün belirlediği sınırdan altı kat fazla kirliliğin yaşandığı Çin’in ise 2013’ten bu yana hava kirliliğini yüzde 42,3 azalttığı ve böylelikle vatandaşlarının 2,2 yıl daha uzun yaşamasını sağlamış olabilir. Afrika’ya gelince, Ruanda, Burundi, Kongo Demokratik Cumhuriyeti hava kirliliği açısından bu kıtanın en sorunlu ülkeleri… Ayrıca bu ülkeler hava kirliliği açısından dünyanın en kirli on ülkesi arasında da bulunuyor.

Rapora göre kirlilik nedeniyle kaybedilen yaşam yıllarının  %97.7’si Asya ve Afrika’da olmasına karşın bu bölgedeki ülkeler hava kalitesini sağlama açısından temel alt yapıdan da yoksunlar. Üstelik Asya’da ülkelerin %6.8, Afrika’da ise ancak %3.7’si kamuya açık hava kalitesi verilmesini sağlayabiliyor. Asya ve Afrika’daki ülkelerin sırası ile yalnızca %35.6 ve %4.9’ü hava kalitesi standartlarına sahip.

Diğer yandan raporda ABD ve AB ülkelerinin durumu da irdelenmiş. ABD’de Temiz Hava Yasası’nın yürürlüğe girdiği 1970 yılına göre bugün, Chicago Üniversitesi Enerji Politikası Enstitüsü’ne göre günümüzde hava kirliliği %64.9 oranında düşmüş durumda… Bu nedenle ülkede yaşam süresinin 1.4 yıl uzadığı hesaplanıyor. 1988 yılına göre hava kirliliğinin %23.5 oranında azaldığı AB ülkelerinde ise ortalama yaşam süresinin 4.5 ay arttığı düşünülüyor.

Kanser hastasının ilacını SGK karşılayacak Kanser hastasının ilacını SGK karşılayacak

Dünyadaki artan enerji talebinin çok büyük bir bölümü fosil yakıtlardan karşılanıyor. Hava kirliliğine ve iklim değişikliğine yol açtığını bilmemize rağmen, dünyayı yönetenler her geçen yıl neden fosil yakıtlara bu kadar çok yöneliyor? Bunun en temel nedeni fosil yakıtların ucuz olmaları ve neden olduğu kirlilik ve iklim değişikliğinin maliyetlerin gözden kaçırılmasıdır. Ayrıca petrol ve enerji şirketlerinin hükümetler üzerindeki etkisidir.  Birçoklarının savunduğunun tersine, fosil yakıtlar bitmiyor; aksine doğada bol miktarda bulunuyor. Bu nedenle de Dünya üzerinde yakın zamanda tükenmeyecek. Bilinen rezervlere göre yaklaşık 55 yıl yetecek petrol, 100 yıl yetecek doğal gaz ve talebi 300 yıldan fazla karşılayacak kömür varken, petrol ve gaz şirketlerine karşı fosil yakıtların yasaklanması için gerçek anlamda bir politik kararlılık gösterilmesi gerekiyor. Aksi halde fosil yakıt rezervlerinden önce dünya bitecek.

Grafik 2. Bazı partiküller toz, deniz tuzu ve orman yangınları gibi doğal kaynaklardan kaynaklansa da, PM2.5 kirliliğinin %82’i insan kaynaklıdır.

Hava kirliliği günden güne büyüyen inatçı bir halk sağlığı sorunudur. Son yirmi yılda, 1998-2019 yılları arasında, PM2.5 kirliliği, DSÖ kılavuzuna uyulmadığı için küresel yaşam beklentisini ortalama olarak yaklaşık 2,3 yıl kısalttı. Üstelik raporda olumlu gelişmeler arasında sayılan, dünyanın belli bölgelerinde hava kirliliğinin önlenmesi o yöreler için de bir çözüm değil. Mevcut hava kirliliği sorunu büyük ölçüde gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaşmış olsa da, bu ülkelerde partikül hava kirliliğinin birincil kaynağı olan fosil yakıt kullanımına ilişkin politikalar temelde tüm dünyayı etkiliyor. Bunun nedeni, yaşamı tehdit eden PM2.5 hava kirliliğinin fosil yakıtların yanmasından kaynaklanması; ayrıca fosil yakıtların iklim değişikliği olasılığını artıran sera gazlarının salınmasını da içermesidir.

Hava kirliliği ve küresel iklim krizi; iki büyük halk sağlığı tehdidi. Çözümü ise fosil yakıtların bir an önce yasaklanmasından geçiyor.

Hala anlamadınız mı; başka bir çözüm olmadığını ve artık zaman kalmadığını…(yeşilgazete)

Editör: Haber Merkezi