Maymun çiçeği pandemiye dönüşür mü? Maymun çiçeği pandemiye dönüşür mü?

Çocukların veya yetişkinlerin bağışıklık sistemini güçlendirmek için beslenme ve çeşitli egzersizler büyük önem taşıyor. Ancak konu çocukların bağışıklık sistemleri olunca kafa karışıklıkları ortaya çıkabiliyor. Ebeveynleri endişelendiren bebeğin bağışıklığının güçlendirilmesinde anne sütü büyük önem taşıyor. Şişli Memorial Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hatice Bulut, bebeklerde bağışıklığın nasıl güçlendirilebileceği konusunda bilgiler verdi.

“Yine burnu akıyor mu?”, “Çocuğum öksürüyor”, “Giydirmiyorum ve hastalanıyor mu?”, “İlk başta hasta değildi”, “Seni engellemek için ne yapabilirim?” hastalanıyor musun?" "Hastaneye gitmiyor musun? Bunun gibi ifadeler birçok ebeveynin ortak ifadesidir. Ebeveynler genellikle çocuklarının hastalanmaması için ellerinden geleni yapıyor ve vitamin takviyelerinden beslenme programlarına kadar doktorlara birçok soru soruyorlar. Çocukların bağışıklığını güçlendirmenin ve onları hastalıklardan korumanın birçok yolu vardır.

Bu modülleri şu şekilde sıralayabilirsiniz:

1. Anne sütü: Antikor adı verilen savunma sisteminin askerleri, anneden plasenta yoluyla bebeklere geçerek yaklaşık 6 aya kadar bebekleri çeşitli hastalıklardan korur. Daha sonra koruma, bebeklerin anne sütü yoluyla aldıkları antikorlar tarafından sağlanır. Anne sütünde bulunan “İmmünoglobulin A” bağışıklık ve hastalıklara karşı korunma açısından önemlidir. Anne sütünün bir diğer bileşeni olan “laktoferrin” ise; Demire bağlanarak büyümesi için demire ihtiyaç duyan bakterilerin çoğalmasını engeller. Bir diğer önemli bileşen ise anne sütünün prebiyotik içeriğidir. Anne sütündeki prebiyotikler; Bebeğin bağırsaklarında "Bifidobacterium bifidum" adı verilen faydalı bakterilerin gelişimini destekler. Bu sayede bakterilerin bebeğin bağırsaklarına yerleşerek olası hastalıklara neden olması önlenir. Sadece bağışıklıkla ilgili yazılsa da anne sütüyle ilgili pek çok bilgi var. Bu konuyla ilgili birçok bilimsel çalışma halen devam etmektedir. Bebekler ilk 6 ay mümkün olduğunca emzirilmelidir.

2. Ebeveynler sigara içmemelidir: Sigara dumanında 4.000'den fazla kimyasal bileşen bulunmaktadır. Bu kimyasallar, özellikle de nikotin ve karbon monoksit, hamilelik sırasında bebeğin yaşadığı rahim, kan ve göbek kordonunun damarlarında daralmaya neden olur. Bebek ile anne arasındaki besin ve gaz alışverişinin azalmasına neden olan bu durumda, anne karnındaki bebek yetersiz beslenebilir ve bebekte gelişim geriliği, alerji, astım, orta kulak iltihabı ve böbrek sorunları gelişebilir. gergin sistem. sonraki yaşamda bağışıklık sistemi.

3. Çocukların beslenmesinde probiyotik alımı arttırılmalıdır: Probiyotikler kısaca "belirli miktarlarda alındığında sağlığı olumlu yönde etkileyen mikroorganizmalar" olarak tanımlanabilir. Çocuklarda da kullanabiliriz; Probiyotiklerin başlıcaları yoğurt, peynir, kefir ve turşudur. Bu fermente gıdalar, laktobasiller, bifidobakteriler ve diğer birçok probiyotik mikroorganizma gibi probiyotikleri içerir.

4. Diyette probiyotiklerin yanı sıra prebiyotik besinlere de yer vermek gerekiyor: Söyleme şekli benzer olsa da prebiyotikler, probiyotiklerden farklı olarak; Kalın bağırsakta yaşayan faydalı probiyotik bakterilerin çoğalmasını teşvik ederek insan sağlığını olumlu yönde etkileyen, fermente olabilen ve sindirilemeyen karbonhidratlar grubunun besin bileşenleridir. Prebiyotiklerin dört ana grubu vardır: inülin, fruktooligosakkaritler (FOS), laktuloz (LOZ) ve galaktooligosakkaritler (GOS). Çocuklarımızın beslenmesine dahil edebileceğimiz prebiyotik besinler soğan, sarımsak, muz, enginar, pırasa, kuşkonmaz ve baklagillerdir.

5. Hijyen Hipotezi: Araştırmalar göstermiştir ki; çocuğun bağışıklık sisteminin yaşam seyrini değiştirebilecek çevresel faktörler; enfeksiyonlar, aşılar, beslenme koşulları ve bağırsak mikrobiyotasının çeşitliliği. Bu noktada değinilmesi gereken önemli bir konu da “hijyen hipotezi”dir. Basit bir ifadeyle: “Şehirlerin ve tarlaların pisliğinde oynayan, her düştüklerinde elleri dezenfektanla temizlenmeyen çocuklarımız daha az hastalanıyor; Yeni doğmuş ve bebekken büyüttüğümüz ama apartmana hapsolmuş, ellerinde sürekli tablet olan ve sokak oyunlarından pek anlamayan çocuklarımız çok daha sık hastalanıyor..." Hijyen hipotezine göre Ekonomik ve sosyal gelişmeye paralel olarak doğal yaşamdan uzaklaşmak, bağışıklık sistemimizin farklı yönlerde davranmasına neden oluyor: Kalabalık aile yaşamından çekirdek aile yaşamına geçiş, şehirlerde sigara dumanına ve kirli havaya maruz kalmanın artması ve Genetiği değiştirilmiş gıdalar ve paketlenmiş gıdalar ile beslenmenin kaçınılmaz olarak artması alerjik hastalıkların çoğalmasına zemin hazırlamaktadır. Bu süreç devam ettikçe bağışıklık sistemimizin yabancı maddelere vermesi gereken tepkilerde farklılıklar olur ve vücudumuza zarar vermeyen yabancı maddelere karşı immünglobulin E adı verilen antikorlar üretmeye başlar. Kalabalık şehirlerde "alerjik çocuklara" sıklıkla teşhis konulmasının nedeni de budur...

Kaynak: MEMORİAL