DUVAR - Hiranur Vakfı yöneticisinin kızını 6 yaşında 'evlendirmesi'nin ortaya çıkması ve ailenin İsmailağa cemaatine bağlı olması tarikat ve cemaatlerin kapalı yapılarını yeniden tartışmaya açtı. 25 yıl önce Aczimendilerin lideri Müslüm Gündüz, 'cinci hoca' olarak bilinen Ali Kalkancı'nın imam nikahlı eşi Fadime Şahin'i istismar ederken yakalanmıştı.

Cemaatler o dönemde bu olayın '28 Şubat darbecilerinin bir kumpası' olduğunu öne sürmüştü. Halk TV yazarı İsmail Saymaz, o dönemde tutuklanan Kalkancı'nın da İsmailağa Cemaatine bağlı olduğunu yazdı, cemaatlerin AK Parti ve devlet içindeki örgütlenmelerine ilişkin şu bilgileri verdi. 

"Ali Kalkancı ise İsmailağa’da yetişmişti. İsmailağa Camisi’ne bağlı medresede 1992 yılından sonra hafızlık eğitimi aldı. Ardından okuyup üflemeye ve cinciliğe meyletti.

İsmailağa’dan uzaklaştı.

Siirt’te bir şeyhten ‘icazet’ aldı.

Çarşamba’ya dönüp Halit Efendi Çıkmazı’nda tekkesini açtı.

Peygamber soyundan geldiğini söyledi.

Şeyhliğini ilan etti.

Binlerce müride kavuştu.

Evlilik yıldönümü çiçeğini almak isterken şehit olmuş Evlilik yıldönümü çiçeğini almak isterken şehit olmuş

1997’de Feraiz İlim ve Edep Vakfını kurdu.

Vakfın kurucuları arasında Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun oğlu Muhammed Zaid Karamollaoğlu vardı. Kalkancı’nın ziyaretçileri arasında, iddialara göre, Refah Partisi’nin önce gelenleri yer alıyordu.

‘Cinci Ali Hoca’nın resmi nikahlı eşi, Kültür ve Turizm Bakanı olan Mehmet Ersoy’un kız kardeşi Emire Ersoy’du.

Bakmayın siz, Ali Kalkancı’nın İslamcılara yönelik bir kumpas gibi gösterilmesine.

Kalkancı, bugün hala şeriat gettosu olan İsmailağa’da yetişmiş, tarikatı sayesinde zenginleşmiş, siyasi ilişkiler kurmuş bir şeyhti. Sohbet halkasında binlerce Fadime Şahin vardı.

Dün Ali Kalkancı, bugün Kadir İstekli…

İkisi de tarikat ve cemaatlerin karanlık dünyasının ürünüdür ve İslamcılar, komplo aramaktansa bu çıplak gerçekle yüzleşmelidir.

Tekkeden holdinge, şeyhten CEO’ya

Bugün Menzil, Süleymancılar ve İsmailağa olmak üzere birçok tarikat ve Nur cemaatleri AK Parti iktidarıyla birlikte holdingleştiler. Ahiret saadeti için bir lokma bir hırkaya razı gelen dervişler yok artık. Tarikat ve cemaatlerin eğitimden sağlığa, gıdadan ulaştırmaya sayısız ticari işletmesi var.

Milyarlarca TL’lik serveti ellerinde tutuyorlar.

Yurt dışında örgütlendiler ve kıtalararası faaliyetlere başladılar.

Uluslararası yardım kuruluşları kurdular. ‘Kamu yararına çalışan’ ünvanı alan tarikat vakıf ve dernekleri vergiden muaf tutuluyorlar.

Tarikat ve cemaatler holdingleşirken…

Şeyhler CEO’ya dönüştü.

Dün imam ve müezzin maaşıyla geçinen şeyhler şimdi şatafat ve lüks içerisinde yaşıyor, servetlerini ‘aileleri’ adına yönetiyor. Oturdukları post ya oğula, oğul yoksa damada bırakılıyor. Böylelikle servet aile içinde kalıyor.

Müritler eski mürit değil.

Müşteri sayılırlar.

Şeyhin eteğinden tutup Sırat köprüsünü geçmek için değil, bir ihale almak, iş bulmak ya da bürokraside yükselmek için çembere katılıyorlar.

Tarikatlar Tekke ve Zaviyeler Kanunu’ndaki sözde yasağı zırh olarak kullanıyor. Bu kanuna göre zaten var olmadıkları düşünüldüğü için denetlenmiyor, insan kaynakları ve varlıkları araştırılamıyor. Bu bilinmezlik, kamusal alanda korkutucu güce kavuşmalarını, AK Parti iktidarına verdikleri destek sayesinde dokunulmaz hale gelmelerini sağladı.

Geçmişte asker ve polis baskınlarından ötürü gizlice zikirlerini yapan tarikatlar, şimdi tarikat üyesi generaller ve emniyet müdürleriyle birlikte dergahlarda 'hu' çekiyor.

Devletin tarikatları denetlemesi gerekirken…

Onlar devleti denetliyor.

Menzil, Sağlık Bakanlığı’nda…

İskenderpaşa, yargıda ve akademide…

İsmailağa, Diyanet’te…

Erenköy’cüler iş dünyasında söz sahibi oldu.

Tarikat ve cemaat bir ekonomi oluşturunca, kendi kayıtdışı ve merdivenaltı sektörünü yarattı. Artık her mahallede bir hocaefendi, her sokak başında bir gavs, her apartmanda şeyh var." (HABER MERKEZİ) 

Kaynak: www.gazeteduvar.com.tr

Editör: Haber Merkezi