Narkotik polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra işkence gören ve emniyete yeniden çağrılınca intihar ederek yaşamına son veren Onur Yaser Can’ın ölümünden 12 yıl sonra açılan davanın ilk duruşması İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Davayı, CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Turan Aydoğan, TİP milletvekilleri Sera Kadıgil, Ahmet Şık, HDP milletvekili Garo Paylan ve Barış Akademisyenleri takip ediyor.
T24'ün aktardığına göre, duruşma salonunun küçük olduğu gerekçe gösterilerek İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gazeteciler alınmadı. Güvenlik görevlileri ile gazeteciler arasında tartışma çıktı. Milletvekilleri araya girerek ortamı sakinleştirdi. Mahkeme başkanı daha büyük bir salonda duruşmanın görülmesi için başvuruda bulunduğu belirtildi. Mahkeme başkanının başvurusunun ardından büyük salona geçildi, gazeteciler de duruşma salonunda yerini aldı.
Sanık polis memurları Yunus Başay ve Muhammed Ongun, Onur Ülker SEGBİS ile duruşmaya katıldı. Şüpheli bilirkişi Zafer Kökdemir ise duruşmada hazır bulundu.
Çelişkili ifadeler
Sanık Yunus Başay savunmasında, “Çok uzun zaman geçti. Hatırlamıyorum. Daha önceki verdiğim ifadelerden hatırlıyorum. Olay zamanı ekip şoförü olarak çalışıyordum. Ekip şefimiz Soner Gündoğdu ‘Tutanaklarda sorun var’ dedi. Salih Bahar’a ‘Tekrar Onur’u çağır tekrar imza atsın’ dediğini hatırlıyorum. İlk dosyada imzam olup olmadığını hatırlamıyorum. İkincisinde imzam var. İfadesini ben almadım. Bu olayda sadece ekip şoförlüğü yaptım. Gözaltına alınma sırasında orada mıydım hatırlamıyorum. Belge değiştirme sırasında ekipte çalıştığım Soner Gündodğu ve Salih Bahar vardı. Başka kimin olduğunu hatırlamıyorum. Sadece kendi ekibimi biliyorum. Ekibimde sadece Salih ve Soner vardı" dedi.
Savcının “Soruşturmaya nasıl başladınız?” ve mahkeme başkanının “Şahsı (Onur Yaser Can) siz mi aldınız?” sorularına da sanık Yunus Başay “Hatırlamıyorum” yanıtını verdi.
Ezgi Sevgi Can, polis Başay'a "Onur'un yakalanma işleminde yer aldınız mı?" diye sordu. Başay, "Biz yakaladık" dedi. Mahkeme başkanı, Başay'a "Biraz önce sordum 'Hatırlamıyorum' dediniz" demesinin üzerine "Hatırlıyorum efendim" yanıtını verdi.
Mahkeme başkanı "Bu olayda arabaya alındıktan sonra ne oldu, işlemler sırasında nezarethane aldınız mı?" sorularını yöneltti. Yunus Başay, işlemler sırasında Yaser'i nezarethaneye almadıklarını, yakalama esnasında üstünü aradıklarını belirtti. Uyuşturucu bulunup bulunmadığı sorusuna üzerine Başay, hatırlamadığını belirtti, tutanakları Salih Bahar'ın tuttuğunu söyledi.
Ezgi Sevgi Can sanığa, "Yakalamayı nasıl yaptınız" sorusunu yöneltti. Yunus Başay, teknik takip ve soruşturmanın olduğunu öne sürdü, talimatı kimden aldığını hatırlamadığını söyledi. Başay, "Örgüt soruşturmalarında teknik takip olur" diye konuştu.
'Operasyonu kim yönetti hatırlamıyorum'
Avukat Mehmet Ümit Erdem, Yunus Başay'a "Hakan Karakuru örgütüne yapılan teknik takibe yapılan bu operasyonu kim yönetti talimatı kim verdi, bu amir Hakan Aydın olabilir mi?" diye sordu. Başay, operasyonu kimi yönettiğini de hatırlamadığını söyledi. Hakan Aydın'ın olabileceğini kaydetti.
'Tutanakta sadece saat ve tarih yanlıştı'
Avukat Erdem'in "Tutanaklardaki eksik denilen yerler nelerdi neden tekrar çağırıp imza attırdınız Onur’a, Onur'un ifadesinde beğenilmeyen bir kısım olduğu için mi tekrar çağırdınız?" sorularına Başay, "Benim bilgim yok orada değildim, sadece tarih ve saat yanlıştı" yanıtını verdi.
Avukatın ardından mahkeme başkanı da tutanakla ilgili Başay'a, "Neden değiştirdiniz? Kendiniz tutanak tutarak tarih ve saat değiştirildi diye imza atabilirdiniz. Neden yapmadınız da tekrar çağırdınız?" diye sordu. Başay bu soruya da "Hatırlamıyorum" yanıtını verdi.
'Sanık bilirkişiyi tanımıyorum'
Başay, sanık bilirkişi Zafer Kökdemir'i tanımadığını ve ilk defa gördüğünü dile getirdi.
Sanık Ongun: 2013 yılında verdiğim ifadede de sadece üst tarama tutanağında imzam var
Şüpheli polis Muhammed Ongun savunmasında, "CMK 135 ile dinleme kararı verildi. Örgütle ilgili ara yakalamalar oldu. Onur da uyuşturucu madde alırken takibe takıldı. Amirimize haber verdik. Onlar da sokaktaki ekibimize haber vermiş. Onlar da yakalamış. Üstünde uyuşturucu madde çıkmış. İşlemler yapılmış karakolda. Ben teknik kısımda görevliyim. Eve gidecektik. Geç saatlerdi. Onur Ülker (şüpheli diğer polis) üst aramasını yapılmasını söyledi Onur'un. Onur'un üstünü aradık. 2013 yılında verdiğim ifadede de sadece üst tarama tutanağında imzam var. Bu tutanak değiştirilmedi. Bilirkişi raporu var. Onur'un da imzası var. Bu dosyada başka bir imzam yok. Salih Bahar ve Soner Gündoğdu hakkında yapılan soruşturmada hakkımızda da soruşturma açıldı Salih ve Soner'e verilen mahkûmiyet kararına baktığımızda aynı bilirkişi raporudur. Benim başka bir belgede imzam yoktur. Beraatimi talep ediyorum" ifadelerini kullandı.
Ongun savunmasına şöyle devam etti:
"Galiba TRT önüydü. Tutanağı tam hatırlamıyorum. Kaba üst aramasında da uyuşturucu madde yakalanmış olabilir. Savcının arama talimatı var. Bir miktar madde geçirdik ilk aramada. Karakolda da tekrar aradık. Karakolda tekrar uyuşturucu madde bulmadığımızı hatırlamıyorum.
Torbacı dediğimiz kişinin telefonunu ve bununla iştiraklı olanları takip ediyoruz. Savcının talimatıyla bu organizyonu deşifre edin denir. Torbacıyı dinledik. Onunla konuşanları takip edip ara ara yakalama yaparız. Torbacıyla konuşur malı alır torbacı gidince biz de alanı yakalarız soruşturma için. Onur'dan sonra başka bir kişiye de uyuşturucu satmıştır torbacı, yine uyuşturucuyu alanı yine yakalar işlem yaparız delillendirmek için."
'Benim ekranımdan sisteme girilmiş'
Savcı, Ongun'a uyuşturucu maddeyi nasıl tespit ettiklerini sordu. Ongun, "Ben olay yerimde yoktum. Şubedeydim. Hatırladığım kadarıyla uyuşturucu madde ele geçirildiğini hatırlamıyorum. 13 yıl geçmiş İlk aramayı yakalama ekibi yapar. Orada da yakalama ekibi yaptı. İkinci çağırılmasından 3-4 ay sonra bizim hakkımızda soruşturma açılımca haberim oldu. İkinci çağrılmasında herhangi bir ilgim yok. Bilgisayar açılınca şifre gelir. Şifreyi 3-4 kişi bilir. Benim ekranımdan sisteme girilmiş. Bu ara yakalamaları ben yapıyorum. Bu da öyle bir soruşturma olduğu içim benim bilgisayarımdan yapılmıştır. Dosya takibine devam etmek için" açıklamasını yaptı.
Savcının ardından konuşan Ezgi Sevgi Can, "Teknik takibi nerede yapıyordunuz? Yakalatmayı başka bir ekibe yaptık diyorsunuz. Kim yaptı yakalamayı, kim verdi emri?" dedi. Ongun sorulara ilişkin olarak, "Bunlar bizim için mahrem konular. Israr ederseniz cevaplarım. Hem sahada hem emniyette yapıyoruz teknik takibi. Ama bu olayda nerede yapıyorduk hatırlamıyorum" ifadesini kullandı. Ongun kısım amirinin Hakan Aydın olduğunu belirtti.
Ongun şunları kaydetti:
"İfadelerim olayın sıcağıyla dosyada mevcuttur. Şu an hatırlıyor olsam anlatırdım. Uyuşturucu madde üzerinde çıkan birini aramak benim görevim talimat almam."
Ongun, Onur Yaser Can'ı hangi polisin karakola getirdiğini hatırlamadığını, metrobüse ise kendisinin bıraktığını dile getirdi. Ongun, Onur Yaser Can'ın avukatını iki kere aradığını ve neden intihar ettiği sorusunu yönelttiği iddiasını reddetti.
Avukattan sanık polise: Samimi ifade veren birini neden tekrar çıplak aradınız?
Avukat Erdem, çıplak aramaya ilişkin olarak, "Samimi ifade veren birini neden tekrar çıplak aradınız?" dedi. Sanık polis, "Birçok farklı suç unsuru ele geçirildiğini gördük. Burada usulsüz bir işlem yok. Şu an hâlâ görevime aynı şekilde yaparak devam ediyorum" yanıtını verdi. Ongun, kanunun kendisine verdiği yetkileri kullandığını söyledi.
Ongun şunları kaydetti:
"Eğer güvenlik problemi yoksa şahıs alındığında üst araması yapılır. Onur ile ilgili güvenlik problemi yoktu. Muhtemelen öyle oldu. (Şüpheli polis memuru onur Ülker ile) Birlikte miydik tek miydik hatırlamıyorum."
Ne olmuştu?
28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 yılında İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi.
Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak yaşamına son verdi.
Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu.
Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. Anne Hatice Can, üç buçuk yıl hukuk mücadelesi vermesinin ardından dayanamayarak yaşamına son verdi.
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki yapılan son duruşmaya katılan baba Mevlüt Can ile kızı Ezgi Sevgi Can, oğlunun ölümüne ilişkin olayın genişletilmesi talebinde bulundu. Mevlüt Can, Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görülen davada, "Eşimin ölmesinde biraz da kabahat sizdedir. Biz sizden azıcık adalet görseydik, taleplerimize yanıt verseydiniz eşim hayatta olacaktı" dedi.
Onur Yaser ve Ezgi Sevgi'nin babası Mevlüt Can da 7 Ekim'de aort damarının yırtılması nedeniyle hayatını kaybetti.
İstanbul Başsavcılığı, idare mahkemesinin polisler hakkında soruşturma izni vermeyen valiliğin kararını bozması sonucunda, 12 yıl sonra yeni bir iddianame hazırladı. Daha önce yargılanan iki polisi hapse mahkûm eden mahkemenin suç duyurusuna rağmen valiliğin izin vermemesi nedeniyle soruşturma başlatılamamıştı. İdare yargının bu kararı iptal etmesinin ardından yürütülen soruşturmada, Onur Yaser Can’ın gözaltına alınması sırasında görev yapan, ölümünün ardından belgeleri değiştiren dört polis ve bu konudaki belgeleri yok etmekle suçlanan bilirkişi hakkında dava açıldı.
Bu davanın ilk duruşması, 30 Eylül’de, İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, saat 10.00’da görülecek. Davaya temel olan iddianame, birçok yönüyle eksik. İşkence ve kötü muamele iddiaları, “evrakta sahtecilik” suçunun örgütlü yapıldığı iddiası iddianamede karşılık bulmuş değil. Buna rağmen ailenin geriye kalan tek üyesi olan Ezgi Sevgi Can davanın açılmasını kazanım olarak görüyor. Ezgi Sevgi Can, kamuoyu desteği beklediğini ve mücadeleyi sadece kendileri için değil bütün toplum için sürdürdüklerini söylüyor.
Kaynak: halktv.com.tr