Peru'da solcu lider Pedro Castillo'nun, 7 Aralık 2022'de Kongre tarafından görevden alınmasının ardından başlayan protestolar büyüyor. Tepkilerin hedefinde Castillo'nun yerine getirilen yardımcısı Dina Boluarte var. Boluarte'nin istifasını isteyen halk, erken seçim ve Kongre’nin feshini talep ediyor. Peru halkının çağrısına kulak vermeyen devlet başkanı ise istifa etmeyeceğini açıklarken, seçimlerin 2024'te yapılması bekleniyor. Bu süreçte, eylemlerdeki polis şiddeti de dikkat çekiyor.
Güney Amerika ülkesinin birçok kentinde süren ve şimdiye dek en az 60 kişi yaşamını yitirdiği protestolar, 19 Ocak'ta başkent Lima'da “Lima'nın Alınması” sloganıyla yapılmaya başlandı. Burada da eylemciler yoğun polis müdahalesine maruz kaldı. Lima merkezli insan hakları örgütü Yasal Savunma Enstitüsü'nden antropolog Aldo Pecho Gonzales, başkentteki polis müdahalesi ile diğer kentlerdekinin aynı şekilde gerçekleşmediğini çünkü hükümetin, oradaki "imajına" sahip çıkmayı tercih ettiğini söylüyor. Vatandaş Güvenlik Bölgesi'nden Gonzales, ülkenin iç kesimlerinde, özellikle Quechua ve Aymara yerli nüfusunun çoğunluğunun yaşadığı güney bölgelerinde eylemlerin "vahşetle" bastırıldığına dikkat çekiyor. Öldürülen protestocuların çoğu da bu bölgelerden.
YERLİ HALKLAR HEDEFTE
Yerli halklara karşı sistematik şiddetin temelde iki nedeni olduğunu söyleyen Gonzales, şu değerlendirmeyi yapıyor: "Birinci neden, Peru devletinin ve onun ekonomik ve politik seçkinlerinin yerli nüfusu, özellikle de And'ı (Quechua ve Aymara) küçümsemesi. Tarihsel, yapısal ve sistemik bir ırkçılık. Bu, 1980'lerde, yıkıcı gruplar Sendero Luminoso ve MRTA'nın Peru devletine savaş ilan ettiği iç silahlı çatışma sırasında oldu. Binlerce yerli halk, bu grupların yanı sıra devlet terörizminin sonuçlarına da maruz kaldı. İkinci neden, şiddetin yasal olarak yerli nüfusa uygulanabilmesinin kolaylığı. Bu cezasızlık."
Peru'nun farklılıkları derinleştiren, “ırkçılık ve sınıfçılıkla kutuplaşmış bir ülke” olduğunu ve 45 yıldır en büyük toplumsal huzursuzluğu yaşadığını belirten insan hakları aktivisti, "Polisin göz yaşartıcı gaz bombaları, kauçuk peletler (yasadışı metal veya mermer kakmalı) kullanımı ile birlikte keyfi tutuklamalar, tutukluların dövülmesi, özel mülkiyetin imhası, bağımsız medyanın engellenmesi gibi eylemlerle görevinin kötüye kullandığı bildirildi. Ancak protestoculara karşı ateşli silah kullanımıyla ilgili şikayetler de vardı" diye belirtiyor.
"SIFIR MEŞRUİYET"
Halkın erken seçim çağrısına rağmen henüz resmileşmese de seçim için 2024'ün işaret edilmesinin daha fazla öfkeye neden olduğunu dile getiren Gonzales, bu durumu şöyle açıklıyor: "Çünkü Perulular, hükümetin Kongre ile ittifak halinde iktidara sarılmak istediğini düşünüyor. Gerekçesi ise Kongre'nin kendisi tarafından onaylanacak olan siyasi bir reformun gerekliliği. Bu nedenle, devletin bu son kolu, iki meclisliliği (Peru'da yalnızca bir yasama temsilciler meclisi var) ve birkaç yıl önce referandumda vatandaşlar tarafından reddedilen kongre üyelerinin yeniden seçilmesini öneriyor. Sıfır meşruiyetle hükümet daha uzun süre iktidarda kalmak istiyor."
"BİZİM GİBİ BİRİNİ DÖVÜYORLAR"
Gonzales, Peru'nun kuzey yaylalarındaki Cajamarca'dan, gelen kırsal kesimden bir öğretmen olan Castillo'nun iş dünyası ve medya tarafından hedefe alınarak, sosyal ve ırksal önyargılarla "muazzam" şekilde damgalandığını ifade ederek, eski liderin arkasındaki halk desteğinin nedenini ise şu sözlerle anlatıyor: "Bir insanın dövüldüğünü ve aşağılandığını görmenin öfkesi, aynı sınıftan bir halk temsilcisine karşı da toplumsal bir öfke olarak yansıdı. Halk arasında hâlâ sahip olduğu köklülük var: 'Bizim gibi birini dövüyorlar'.
İŞÇİ SINIFI ÇOĞUNLUKTA
Peru'daki hükümet karşıtı protestolar, bir siyasi liderliğe sahip değil. Çok sayıda bölgesel ve yerel siyasi aktörü barındıran eylemlere; işçi sendikalarından, köylü topluluklarından, bölgesel siyasi örgütlerden insanlar katılıyor. Gonzales, "Protestoların çoğu, Quechua ve Aymara yerli çoğunluğuyla ülkenin güneyinde yoğunlaşıyor ancak öfke, ülkenin kuzeyindeki bölgelerde (tarım işçileri ve ronderolar), orman topluluklarında (Amazon'un yerli halkları) ve başkentin popüler kesimlerinde yayıldı. Protestonun yüzleri çoğunlukla işçi sınıfından geliyor. Orta sınıflardan da katılım var ama o kadar geniş değil. İlerici kesimler de Boluarte'nin istifasını isteyen gösterilere yeni katılıyor" diyor.
"SAĞCI BİR KUKLA"
Ülkeyi yıllarca tarihsel bir merkeziyetçilikten yöneten geleneksel sağcı aktörlerin siyaseti yürütme biçimine karşı halkın tepkili olduğuna işaret eden Gonzales, muhalefetin Castillo'ya yönelik saldırısının, seçimlerde oylamaya saygı duymak istemedikleri için yaygın bir öfkeyi beraberinde getirdiğini söylüyor ve "Başında Dina Boluarte varken, yeni hükümet halk iradesine ihanet eden ve büyük oranlarda kolektif bir huzursuzluk getiren sağcı bir kukla olarak görüldü" diye belirtiyor.
Peru merkezli La Republica gazetesinden Cesar Romero da protestoların amacının, halkın her kesiminin dahil edildiği yeni bir anayasanın çıkarılması için bir Kurucu Meclis'in toplanması olduğunu vurguluyor. Anayasanın yazıldığı 1993 yılında güney bölgelerinin dışlandığını belirten Romero, talepleri şöyle açıklıyor: "2000'den beri herkesin dahil edileceği yeni bir Anayasa teklif ediliyor. Bugün halk bu sözün yerine getirilmesini talep ediyor. Ülkeye ve elbette iktidara entegre olmak istiyorlar. Bu amaçla Dina Boluarte hükümetinin ve Kongrenin mevcut yönetim kurulunun istifasını, ardından yeni bir hükümetin kurulmasını istiyorlar."
"DARBE OLASI DEĞİL"
Polisin süreçteki etkisini de değerlendiren Romero, "Polis, Castillo'ya muhalefetin öncülerinden oldu. Siyasi bir figür haline geldi ve büyük madencilik şirketlerinden ekonomik teşvik alıyor" diye belirtiyor. Romero, hükümetin polise ve orduya güvendiğini de vurgulayarak sürecin bir darbeye yol açma ihtimalini ise "pek olası değil" şeklinde yorumluyor.
Eylemleri takip eden gazeteci Gloria Purizaca da protestoların, yıllarca süren ayrımcılığa karşı bir mücadelenin yalnızca bir başlangıcı olduğuna dikkat çekiyor. Purizaca, öldürülenler için adalet isteyenler karşısında hükümetin, halka karşı tavır aldığını ifade ederek şu değerlendirmeyi yapıyor: "Ölümlerden, yaralanmalardan ve keyfi tutuklamalardan siyasi olarak sorumlu olan Boluarte, ellerinde kan olmasına karşın iktidara tutunuyor. Polis şiddeti, bu otoriter hükümete karşı olan ve sol eğilimli tüm insanları susturmak ve bastırmak için güçlü bir kaynak."
Muhaliflerin ülkenin yönetimini kaybetmeye "dayanamadıklarını" dile getiren Purizaca, "Ayrıca 2016 seçimlerinden bu yana, eski devlet başkanı diktatör Alberto Fujimoru'nun kızı Keiko Fujimori, sandıktaki yenilgisini kabul etmedi" diye ekliyor.
"SEÇKİNLERE HİZMET ETTİLER"
Yerli nüfusun, eşitsizlikten ve yapısal ırkçılıktan bıktığını söyleyen Purizaca, "Yalnızca seçkinlere ve güç gruplarına hizmet eden bir devlet" tarafından yapılan 2021 seçimlerinde, yerli oyların çoğunluğunun Castillo'ya gittiğini belirtiyor. Purizaca durumu şöyle açıklıyor: "Çünkü Castillo'da onları temsil eden birini gördüler. Eski cumhurbaşkanının darbe girişiminde bulunduğu inkar edilmiyor ancak cumhurbaşkanlığını devraldığından beri sağcı kesimler hükümetine engel koymaktan vazgeçmedi. Başkent Lima'da iktidarın merkeziyetçiliği bir diğer önemli faktör. Örnek vermek gerekirse, Peru bölgelerinin herhangi bir insanın ihtiyacını karşılayabilecek sağlık tesisleri yok, bunun için Lima'ya seyahat etmeleri gerekiyor. Bu nedenle sağlık hakkına erişim, belli kişilerin ulaşabileceği bir ayrıcalık haline geliyor. Eğer bunun için satın alma gücüne sahiplerse."
Kaynak: www.cumhuriyet.com.tr