MÜZEYYEN SENAR (Türk Sanat Müziği Sanatçısı)Müzeyyen Senar'ın doğumu ile ilgili iki bilgi var. Birincisi, Müzeyyen, 16 Temmuz 1918 tarihinde Bursa’nın Keles ilçesine bağlı olan Gököz köyünde, Zehra Hanım ve Cerrah lakaplı Mehmet Bey’in üçüncü çocukları olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona, “Zeliha Eren” adını verdiler. İkinci bilgiye göre ise, Müzeyyen’in evlatlık olduğu iddiaları var. R. Erkan Alemdaroğlu’na göre, Müzeyyen Senar, İnegöl’ün Hilmiye köyünde Zeliha Eren adı ile Fatma Hanım ve Reşit Bey’in çocuklarıdı.
Aslında önemli olan şey hangisinin doğru olduğu değil, Müzeyyen’in hangi yollardan geçip nerelere varacağıydı...
Annesi, Bursa’nın Pınarbaşı köyünde büyümüştür, güzel sesiyle Kur’an okuyan, keyifli ortamlarda gazeller atan, tef çalan güzeller güzeli bir genç kızdı o. Babası ise, Bursa Çekirge’de kıraathane işletmeciliği yapıyordu. Herkes kendisine, “Cerrah” diye seslenirdi. Zehra Hanım’ın dillere destan olan güzel sesi yönünden Müzeyyen’in de şansı çoktu. Her bebek ninnilerle uyutulurken, Zehra Hanım, kızını, şarkılar, türküler söyleyerek uykunun kollarına teslim ediyordu. Müzeyyen, iyiden iyiye dillenmeye başladığında ise, annesine şarkılarında eşlik etmeye başladı. Öyle ki 6 yaşına geldiğinde annesi mevlitlerde Kur’an okurken, kendisi de annesine eşlik ediyor, düğünlerde şarkılar söylüyorlardu. Eğlenceli, çok şenlikli geçiyordu Müzeyyen’in çocukluğu...
Bir sabah uyandığında kekeme olmuştu. Şarkılarla, türkülerle ve de ilahilerle günler günleri kovalarken Müzeyyen bir sabah kekeme olarak gözlerini açtı. Ne doktorlar ne de hacı hocalar çare bulamadı küçüğe. Nihayetinde nazar değdiği kanaatine varıldı ve kader deyip kabul ettiler. Müzeyyen’in bu hali tam 10 yıl boyunca sürdü. Müzeyyen, konuşurken kekeme olsa da, şarkı söylerken adeta bülbüller gibi şakıyordu. Bu durumu fark eden öğretmeni, onun müziğe olan ilgisini yoğunlaştırdı. Müzik, Müzeyyen Senar'ın tüm hücrelerine nüfuz ediyordu… Nazardı ya da kader kısmet… neden her ne ise neydi işte. Müzeyyen, bir gün Müzeyyen Senar olacağı günlerin ilk adımlarını da atıyordu. Yıllar sonra bugünleri için şöyle de diyecekti: “Eğer kekeme olmasaydım Müzeyyen Senar olamazdım”.
İstanbul yolları Müzeyyen tüm bunlar yaşandığında 9 yaşındaydı. Annesi Zehra Hanım, kocasıyla geçinemeyeceğini anladığında evini ve küçük kızını bırakıp İstanbul’a gitti; kız kardeşinin yanına. Müzeyyen’e bir süre babaannesi baktı. Babaannesiyle birlikte, günlüğü bir kuruşa tütün dizdiler de öyle geçindiler. Böyle böyle üç yılı tamamladı Müzeyyen. Sonunda dayanamadı ve babasının cebinden 2 lira alarak evden kaçtı. Yarı çocuk, yarı genç kız aklıyla düştü yollara. Doğruca İstanbul’a gitti; Üsküdar’a. Annesiyle sonunda kavuştular.
Usta hocalarla müzik eğitimi Okuluna İstanbul’da devam etti Müzeyyen. Mektepte belki okumuyordu; ama müsamerelerde bülbül gibi şakıyordu. Burada müzik öğretmeninin ilgisi üstüne Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne gitmeye başladı. Yine de bir müsamerede görmüşlerdi onu ve artık hummalı bir eğitim başlıyordu. Buradan sonra ise Kadıköy Musiki Cemiyeti, yani Eski Şark Musiki Cemiyeti’ne. Kimler yoktu ki burada, Münir Nurettinler, Mesut Cemiller… Hepsi, ama hepsi oradalardı. Müzeyyen ne kadar da farkındaydı bilinmez, ama burası müzikte başarıya giden yolda bir nevi Alice Harikalar Diyarıydı…
Müzik eğitimi, kemençe üstadı Kemal Niyazi Seyhun Bey ve udi Hayriye Hanım ile devam ettiler. Kemal Bey ve Hayriye Hanım, Müzeyyen’e, “Sen buraya gelme, eve gel” dediler. Daha Sonra bütün bestekârlar da eve gelmeye başladılar. Küçük müzisyendi, daha çocuktu. Buranın okuldan pek farkı yoktu onun için. Önlüğü üzerinde müzik öğreniyordu.
Müzeyyen, oldukça güçlü bir sese sahipti. İlk Önce öğretmenleri arasında ünlendi. Sürekli sesine övgü yapılıyordu.
Ün Yayıldıkça Devrin Önemli Üstatlarından Aldığı Eğitim:
Ünü yayıldıkça, devrin önemli üstatlarından Hafız Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Mustafa Nafiz Irmak ve Lemi Atlı Müzeyyen’in de öğreticilerinden oldu. Zaman içinde Müzeyyen sadece sevilen şarkıları değil, kendi bestelerini de söyler hale gelecekti.
İlk Kez Sahneye Çıkışı ve Yükselişi:
Müzeyyen, Kemal Niyazi Bey ile İstanbul Radyosu’nda şarkı söylemeye başladı; yıl 1932 idi. Haftada 5 lira alıyordu. Para kazanmaya başlamıştı; ailesine bakıyordu. Her Perşembe onu izleyenler, Müzeyyen’in serçe yüreğindeki heyecanı duymuştu ki radyonun ilgiyle takip edilen programlarından biri oldu. Müzeyyen’in adı böylece geniş kitlelere ulaşmıştı. Saçında iki kurdele, tir tir titreyen bir kız çocuğu olarak aldılar Müzeyyen’i kendi deyimiyle bahçeye götürdüler. 10 liraya solist olarak çıkardılar. Yıl 1933 idi ve bir daha bu sahneden hiç inmeyeceğini ruhuna fısıldayan görünmez güzel varlıklar vardı sanki.
Müzeyyen’i programda dinleyen isimlerden biri de 10. Yıl Belvü Gazinosu Sahibi, İbrahim Dervişzade idi. 1933 yazında, Müzeyyen Senar’ın adı, yıldızlar programına alınmıştı bile. Bundan sonra İstanbul’un ünlü gazinolarının kapısı da açılacaktı. Ayrıca 1938’de Ankara Radyosu kurulduğunda da ilk yayın yapan isimler arasındaydı Müzeyyen Senar. Radyo programları 1941’e kadar devam etti.
Solistlik Müessesi ve Öne Çıkan Performansları:
Ve solistlik müessesi başladı. Müzeyyen, sahneye çıkmak için “solo” şartı getirmişti. Bu gazino tarihinde solistlik müessesesini başlatan hareket oldu. Solist Müzeyyen Senar sahneye çıkıyor, tüm hücreleri ile şarkılarını bir başka söylüyordu. “Haydar Haydar”, “Ormancı”, “Benzemez Kimse Sana” … her şarkıda bir başka Müzeyyen doğardı. Sahnedeyken etkileyen sadece sesi değildi. Aynı zamanda kendi özgü mizansenleri de en az sesi kadar ilgi çekiyordu. Rakı kadehini öyle bir çevirip rakısını içer, elmayı çat diye ortadan öyle bir bölerdi ki, sanki başka kim yapsa bu hareketler iğreti duracaktı.
Evlilik Hayatı:
Müzeyyen, tüm ömrü boyunca üç evlilik yapacaktı. Soyadını taşıyacağı Ali Senar ile 1935’te evlendi. Ancak bu evlilik uzun sürmedi. 1943’te ise ikinci evliliğini Ercüment Işıl ile yaptı. Bu evlilik ona kızı Feraye ve oğlu Ömer’i kazandırdı. Ancak bu evlilikte, iki çocuğa rağmen uzun sürmedi. 1953’te de Suudi Arabistan sefiri Tevfik Hamza Bey ile evlendi. Ancak bu evlilik de hüsranla sonuçlandı. Aslında bu kez gerçekten hüsrandı. Müzeyyen, bu evliliği ve tüm aşk hayatını yıllar sonra şöyle özetleyecekti: “Hiçbirinde de gelinlik giymek nasip olmadı bana. Öyle kimselere vurulmadım. Hep adamlar musallat oldu bana. Ben bir kez âşık oldum aslında, o da Suudi Arabistan sefiri Tevfik Hamza idi, evlendik, sefire oldum; ama şarkıcı olduğum için istemediler ve bizi ayırdılar. O gerçekten adam gibi adamdı. Hayatımda ilk kez bir erkeğin omuzlarımdan bütün yükü alarak beni sevebileceğini onda gördüm.”
Atatürk’ün İlgisini Çekti:
Müzeyyen’in billur gibi akıp giden sesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün de dikkatinden kaçmadı. Özellikle Türk Sanat Müziğine duyduğu hayranlıktan, Müzeyyen Senar sesini odağına almıştı. Birçok kez Ata’nın huzurunda, özel meclislerde şarkılarını seslendirdi. Müzeyyen, Atatürk’ün huzurunda ilk konserini 1936’da Dolmabahçe Sarayı’nda, ölümünden iki yıl önce gerçekleştirdi. Atatürk, özellikle "Cana rakibi handan edersin" şarkısını beğenmişti.
Müzeyyen, bu büyülü anın heyecanını kalbinde taşırken, eve dönüş yolunda kocasıyla tartışmaya başladılar. Kocası, aslında onu kıskanmış. Eve geldiklerinde annesini tartaklamaya kalkıştığında Müzeyyen, vazo kaptığı gibi kocasının kafasına geçirdi. Bu olaylar, evliliğin vefa vermeyeceğini gösteriyordu ve sonunda ayrıldılar. Yıllar sonra Atatürk’ü gördüğü o ilk anı ve heyecanını şöyle dile getiriyordu Müzeyyen Senar: “Sanki bana bir asır gibi gelen yolculuktan sonra saraya vardık. Girdiğimde bu zamana kadar görmediğim ihtişam adeta gözlerimi kör etti. Daha da şaşkın olmuştum. Yaveri takip ettik. Masanın kurulduğu salona girdiğim anda Atatürk’ü gördüm. Bir taraftan dizlerimin bağı çözülmüştü ama sanki uçuyor gibiydim. İçimden, ‘Müzeyyen bu Atatürk ve onu görüyorsun. Rüya mıydı acaba? diyordum. Hayır değildi. Atatürk’ü gördüğümde bayılacaktım... Yüzüne bakamadım.”
Gazino Sahnelerine Veda:
Müzeyyen Senar, Türkiye’nin en ünlü, en özel gazinolarında yıllarca başarılı sahne programları gerçekleştirdi. Türk müziğine yeni bir soluk, yeni bir nefes getiren Müzeyyen, 1983’te İstanbul Bebek Gazinosu’nda son konserlerini verdi. Bundan sonra, onu özel anlarda, müzikli toplantılarda dinlemek mümkün olacaktı.
Bir Ömre Bedel ve Devlet Sanatçısı:
Müzeyyen Senar, özellikle Rumeli Türküleri konusundaki yeteneğiyle de dikkat çekiyordu. Ruhsal bir bütünlük içinde bu türküleri seslendiriyordu. Müzeyyen, 1998’de Sezen Aksu, Nilüfer, Ajda Pekkan, Tarkan, Şebnem Ferah gibi isimleri bir araya toplayarak “Müzeyyen Senar ile Bir Ömre Bedel” adını verdiği albümü çıkardı. 2001’de ise son albümü olan “En Son Okuduklarım”ı piyasaya sürdü. Aynı yıl Devlet Sanatçısı unvanını aldı. 2004’te, Sezen Aksu, Müzeyyen Senar’ın 72. Sanat Yılı için bir gece düzenledi. Ünlü isimlerin eşlik ettiği konserde Müzeyyen Senar, hak ettiği saygı ve sevgiyi bir kez daha aldı.
Son Yılları ve Vefatı:
Müzeyyen Senar, 5 Eylül 2006’da İstanbul Sarayburnu’nda Sepetçiler Kasrı’nda son konserini verdi. Ancak, 22 Temmuz 2008’de sağlık durumunun iyi olduğu açıklaması yapıldı. Müzeyyen Senar, 8 Şubat 2015’te, zatürre sebebiyle tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Hastanesi’nde hayata gözlerini kapadı. 97 yaşındaydı.
Şarkı söylemek için dünyaya gelmiş naçizane bedeni toprak olmuştu belki; ama bir yandan da her derdin kederin, her zevkin sefaının en güzel sesiydi hâlâ. Ve kuşkusuz, bu sonsuzluğun nişanesiydi. Tüm hayal kırıklıkları, bugüne dek söylediği onca şarkı, yetiştirdiği iki evlat ve tek aşkı ile bir Müzeyyen Senar geçti bu dünyadan.