Merdan Yanardağ’ın gizli ihbarcı

İnsan aynı yanlışı tekrar etmeye meyillidir. Zira eylemlerimize hata demek, aslında onu temize çekmek içindir.

“Bombayı kullanmak suçtur ama bombanın hazırlanmasındaki malzemeleri kullanmak da suçtur.”

Erdoğan’ın 14 Nisan 2011 konuşmasını yıllarca böyle hatırladık. Avrupa Parlamentosu’nda konuşuyordu. Kastettiği, Ahmet Şık’ın Emniyet ve yargıdaki polis örgütlenmesini anlattığı kitabıydı. Avrupalıların “Kitap nasıl terör olur” sorusuna böyle yanıt vermişti.

Daha da fazlası var...

Erdoğan, kendinden emindi. Eli cebindeydi. Konuşmasının büyük bölümünü, o dönem birlikte çalıştığı FETÖ mensuplarının uygulamalarını savunmaya ayırmıştı. Zekeriya Öz’ün açtığı davaların ne kadar hukuka uygun olduğuna Avrupalıları ikna etmeye çalışıyordu.

Türkiye’de 26 gazetecinin hapiste olduğunu belirttikten sonra bunların gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklu olmadığını söyledi. Sonra Avrupa medyasını, Türk medyasına karşı öven o sözleri kullandı:

“Avrupa’da darbelere çanak tutan, darbeleri teşvik eden gazete ve gazetecilerin olmadığını da hatırlatmak isterim.”

KUMPASIN ESASINA İTİRAZ

“Neden hatırlattın” derseniz sebebi basit. Erdoğan’ın o gün “darbelere çanak tutan” diyerek yargılanmasını savunduğu isimlerden biri Merdan Yanardağ’dı. Ergenekon kumpasında gözaltına alınmıştı. Suçlamalar gazetecilik üzerineydi.

Kuşkusuz en can yakıcı olanlardan biri yine FETÖ ile ilgiliydi. Gülen’in bir zamanlar yaveri olan Nurettin Veren, 15 Temmuz’dan 10 yıl önce, Merdan Yanardağ’ın programına çıkmış, örgütün sırlarını açık etmişti. Örgütün, iktidarı ele geçirmek için hazırlık yaptığını anlatmıştı. Veren’in ifşalarını Yanardağ, kitap olarak da yayımladı.

Merdan Yanardağ’ın Ergenekon’daki savunması önümde duruyor...

Ankara TUSAŞ'ın önünde canlı bomba saldırısı yaşandı! Ankara TUSAŞ'ın önünde canlı bomba saldırısı yaşandı!

Yargılandığı iddianameyi eleştiriyor:

“Esas olarak Cumhuriyetin tasfiyesi ve yerine yeni bir rejimin inşa edilmesi çabalarının ifadesi olan bir metinle karşı karşıya olduğumu görüyorum. (…) Bu iddianameye göre emperyalizme karşı çıkmak suç, gericilikle mücadele etmek suç, Cumhuriyetin kazanımlarını savunmak suç... Dolayısıyla, bu iddianamenin, esas olarak mantığına, temeline arkasındaki ideolojik yığınağa itiraz ediyorum.”

İHBARCI ZAMAN’DAN ÇIKTI

Uzun savunmanın bir detayı var...

Merdan Yanardağ, o gün de hem Ergenekon hem PKK bağlantısıyla suçlanmıştı. Yanıt verdi:

“26 Ekim’de (2008) ben gözaltına alındım. 27’sinde Almanya’ya bir konferans için gidecektim. Stuttgart’ta eyalet hükümetine ait bir salonda konferans vermek için davetliydim. Gidişim engellendi. Aynı tarihlerde Almanya’da eyalet hükümetine de bir ihbar dilekçesi verilmiş. Benim bu ihbar dilekçesinde de hem Ergenekon üyesi olduğum hem PKK üyesi olduğum iddia edilmiş. Şimdi nasıl ikisi bir arada oluyorsa birisi hani aşırı sağ ya da nasyonalist bir örgüt, diğeri de PKK... İki örgütün birden üyesi olduğum belirtiliyor ve bir yerinde de Marksist olduğum söyleniyor. Eyalet hükümeti, konferansın iptalini reddetmiş. Bu ihbarı yapan da İsmail Kul.İsmail Kul kim? Burada belgesi var. Zaman gazetesinin Almanya temsilcisi. Aynı tarihlerde yapılan ihbarla yine isimsiz bir ihbarla ben İstanbul’da gözaltına alındım ve gidemedim.”

Almanya’da hem PKK’li hem Ergenekoncu hem Marksist denilerek konuşması engellenmeye çalışılan Yanardağ, bu gerçekleşmeyince Türkiye’de Ergenekon’dan gözaltına alındı. Olay, Almanya medyasında da geniş yer buldu.

SAVUNDUKLARI FİDAN’I ÇAĞIRDI

İşte Erdoğan’ın Avrupa’ya karşı savunduğu hikâyelerden biri de buydu. Erdoğan, Strazburg konuşmasında, “Bağımsız bir yargı var, bağımsız yargı da görevini yerine getiriyor, olayın aslı budur” diyerek sözde Avrupalılara ağzının payını vermişti.

Gelgelelim...

Tam 10 ay sonra Erdoğan’ın Öcalan ile yürütülen çözüm süreci için görevlendirdiği MİT Müsteşarı Hakan Fidan, aynı savcılar tarafından ifadeye çağrıldı. Suçlama Merdan Yanardağ’a yapılanın benzeriydi. MİT yöneticileri PKK’li olmakla suçlanıyordu. Tarihe “7 Şubat MİT kumpası” olarak geçen olayda, neyse ki MİT Müsteşarı FETÖ’cü savcılara teslim edilmedi. Ancak Erdoğan’ın “savcılar görevini yapıyor”, “bağımsız yargı”, “yargılananlar darbeci, terörist” palavrası da çökmüş oldu.

Akıllandık mı derseniz...

Aradan 12 yıl geçti...

Tarihin tesadüfü, Hakan Fidan dışişleri bakanı oldu. Kucağında bulduğu ilk mesele İsveç’le yürütülen terör müzakereleriydi. İsveç, Türkiye’de sudan sebeplerle insanların terörle suçlandığını söylüyordu. Türk Dışişleri ise Erdoğan’ın bir zamanlar Avrupa Parlamentosu’nda FETÖ’cü savcıları eli cebinde savunmasının utancını yaşayarak “Yaptık bir hata, o eskidendi” der gibi bakıyordu. İşte tam da bu sırada Merdan Yanardağ yeniden gözaltına alınıp tutuklandı. Hem de yine terör suçlamasıyla... Bu kez İsmail Kul’un ihbar mektubuna gerek kalmamıştı. Türkiye’nin içinden birileri, İsveç’e, sanki “Sen haklısın” diyordu. Merdan Yanardağ tutuklanırken baktım, İsmail Kul’un Zaman gazetesindeki haberleri, devletin resmi sayfalarında durmaya devam ediyordu.

Editör: Haber Merkezi