Bunun, insanların parçalanan hayatlarıyla ölçülen kanıtlarından biri de, Suriye sınırından çok da uzak olmayan Şengal yakınlarında çöldeki toplu mezardı.
Irak'ın zarar gören halklarından Ezidilerden hayatta kalanlar, bir mermer ocağı için kazı yapılırken oradaydı. Kazı alanını çevreleyen parmaklıklarda, IŞİD tarafından öldürülen çoğu erkek düzinelerce kişinin fotoğrafı asılı. Onlar 3 Ağustos 2014'te 1800 erkeğin öldürüldüğü taş ocağı yakınlarındaki Zileli köyündendi.
Ezidiler için hem Kuran hem de İncil kutsal; dinleri hem İslamdan hem de Hristiyanlıktan etkilenmiş. IŞİD, kafir olarak gördüğü Ezidilere soykırım yaptı. ABD ve İngiltere'nin işgalinin tamamlanmasından sonra gerçekleşse de bu katliamla, işgal ve onu izleyen günler arasında doğrudan bağlantı var.
Zileli'den de daha büyük bir saldırıya uğrayan Koço'nun Şeyhi Naif Jasso da kazıyı izleyenler arasındaydı. IŞİD tarafından 1250 nüfuslu Koço'da 517 kişinin öldürüldüğünü söylüyor.
Zileli'de erkekler ailelerinden ayrılarak taş ocağında vurularak öldürüldü. O zaman 16 yaşında olan Sofian Saleh de kazıdaki kalabalık arasında. Zileli'den kurtulan iki erkekten biri. Babası ve erkek kardeşinin de olduğu 20-30 kadar erkekle öldürülmeyi beklerken vurulan diğer bedenlerin ona kalkan olmasıyla tek başına kurtulabildi.
IŞİD'in en çok uyguladığı taktikti bu. Erkekleri öldürüp kadınları köle olarak alıyorlardı. Çocuklar IŞİD militanı olmak için beyinleri yıkanmak üzere annelerinden ayrılıyordu. Taş ocağındaki toplu mezar olduğu düşünülen alanın yakınında oturan bir kadın, bebeğinin kendisinden koparılıp cihatçı bir aileye verildiğini anlatıyor.
Elinde fotoğrafla bekleyenlerden biri de 20'li yaşlarındaki Suad Daoud Chatto. Fotoğrafta ailesinden öldürülen dokuz erkek ve iki kayıp kadın var. IŞİD'in 2014'te onunla beraber çok sayıda kadın ve kız çocuğunu esir aldığını, Suriye'de tutulduklarını, o sırada 16 yaşında olduğunu anlatıyor. 2019'da IŞİD'in ilan ettiği halifelik çökene kadar orada tutulduğunu ekliyor.
"Barbarlar gibiydiler, bizi uzun süre kelepçeli tuttular. Yemeklerde dahi ellerimiz bağlıydı" diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Köleleri evlendiriyorlardı. Beni defalarca evlendirdiler. Kimseyi ayırmıyorlardı. Hepimize tecavüze ettiler. Gözümüzün önünde insanları öldürüyorlardı. Tüm Ezidi erkekleri öldürdüler. Sekiz tane amcamı öldürdüler. Çok sayıda aileyi yıktılar."
Sonunda taş ocağında birkaç torba insan kemiği bulundu. Çok daha fazlasının kazılıp çıkarılması gerekiyor.
IŞİD, 2014 yazında Irak'a doğru saldırıya geçene kadar ABD ve İngiltere işgali durdurdu. Cihat düşüncesi işgalden çok öncesine dayanıyor. 11 Eylül saldırılarına da esin kaynağı olmuştu.
Fakat işgal Usame Bin Ladin ve aşırı cihatçı ideolojiyi yok etmek şöyle dursun, yıllarca sürecek kaos ve zorbalık 2003'te ölümcül cihatçı şiddete hız verdi. Amerikalılar ve Sünniler arasındaki anlaşmayla bir süre durulan El-Kaide daha da barbar olan IŞİD'i canlandırdı.
Irak bu sene şimdiye dek, uzun zamandır olmadığı kadar istikrarlıydı. Bağdat, Musul ve diğer şehirler daha güvenliydi. Ancak Iraklılar işgalin sonuçlarını her gün hissediyor. Bu işgalin sonuçları milyonlarca hayatı şekillendirdi ve ülkeyi derinlemesine değiştirdi.
İşgalin, onu tasarlayan ve yöneten ABD ile koalisyondaki en yakın müttefiki olan İngiltere'deki siyasi ve kamusal tartışmaların dışında kalması acımasız bir ironi. Amerikalılar ve İngilizler işgal sonrasında olanların ağır sorumluluğunu taşıyorlar. Ayrıca bu sonuçlar onları da etkiliyor.
Saddam Hüseyin'i devirmek önemliydi. O, binlerce Iraklıyı hapse attı ve öldürdü, hatta isyancı Kürtler üzerinde kimyasal silah kullandı. Sorun bunun nasıl yapıldığıydı. ABD ve İngiltere uluslararası hukuku yok saydı. Bush yönetimi, rejim değişikliği sonrası ortaya çıkan güç boşluğunu dolduracak bir plan hazırlamakta başarısız oldu.
Saddam'ın dikatatörlüğünün üstüne işgalden bu yana geçen 20 seneyle, Irak neredeyse bir çeyrek yüzyılı işkenceyle geçirdi.
Orada olanlar için bile, 2001'deki 11 Eylül saldırıları ile Irak işgalinin başlaması arasında geçen 18 ayda ABD'de korku yaratan, bir tarihçinin yakın zamanda belirttiği şekilde söylersek "korku, güç ve kibir" atmosferini tekrarlamak zor.
Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine yapılan saldırıdan birkaç gün sonra New York'taydım. Dünyanın en büyük askeri gücü olarak ABD ordusu, nasıl cevap vereceği konusunda görünür şekilde hesap yapıyordu.
Saldırının şoku hızla yerini, ABD Başkanı George W. Bush'un El-Kaide'ye karşı "terörle savaş" deklarasyonunu bıraktı. İngiltere Başbakanı Tony Blair, Atlantik'i geçerek yardım önerdi. İngiltere'nin dünya üzerindeki etkisini garantilemek için Beyaz Saray'a yakın kalması gerektiğine inanıyordu.
Hızla El-Kaide'nin Afganistan'daki ağına karşı harekete geçtiler. Yıl bitmeden ABD liderliğindeki koalisyon, Usama Bin Ladin'den vazgeçmeyi reddeden Taliban rejimini devirdi. Ancak Kabil, ABD için yeterli değildi.
Bush ve danışmanları ABD için küresel bir tehdit gördüler. Onların karşısında olan devletlerin El-Kaide ve taklitleriyle ölümcül anlaşmalar yapabileceğini düşündüler. En büyük hedef, Irak ve onun diktatörü Saddam Hüseyin'di. Irak lideri, 1990'da ordusunu Kuveyt'e gönderdiğinden beri ABD'yi huzursuz ediyordu. ABD, hiçbir kanıt olmadan Saddam Hüseyin ile El-Kaide arasında bir bağ ortaya çıkarmayı denedi. Gerçekte Irak lideri seküler bir diktatördü ve aşırı dincileri tehdit olarak görüyordu.
ABD Başkanı'nın babası George H. W. Bush, Irak'ın işgalci birliklerinin 1991'de ülkesinin kurduğu uluslararası koalisyon tarafından Kuveyt'ten sürülmesinin ardından Saddam'ı devirmeye karar vermişti. Bush ve danışmanları, eğer Bağdat'a ilerlerse sorunlar yaşanacağını öngörmüştü. Uzun ve savaş dolu Irak işgali bir bataklık olarak görüldü. Rejimi yıkmak için destek çıkan hiçbir Birleşmiş Milletler yetkilisi yoktu.
Ateşkes ilan edildiğinde Bağdat'taydım. Tanıdığım rejim yetkilileri, Saddam'ın diktatörlüğünün ayakta kalabileceğine inanmıyordu.
12 yıl sonra, öfke ve gücün verdiği kibir, babasından farklı olarak, ikinci Başkan Bush'un gözünü gerçeklere karşı kör etmişti. ABD ve İngiltere BM Güvenlik Konseyi'ni işgal ve rejim değişikliği için ikna edemedi, Bush ve Blair, önceki Konsey kararlarının kendilerine gereken yetkiyi verdiğini söyledi.
Onların argümanını kabul etmeyenlerden biri de BM Genel Sekreteri Kofi Annan'dı. Annan işgalden 18 ay sonra BBC'ye verdiği röportajda bunun BM Anlaşması'yla "uyuşmadığını" söylemişti, yani işgal yasa dışıydı. Fransa ve diğer NATO üyesi ülkeler işgale katılmayı reddetti. Tony Blair, İngiltere'deki geniş protestoları görmezden geldi. Onun savaşa girme kararı siyasi kariyerinin kalanında yakasını hiç bırakmadı.
Hiçbir başkan ya da başbakan savaşa girmekten daha büyük bir kararla karşı karşıya kalamaz. Bush ve Blair yüz binlerce insanın ölümüne yol açan savaş kararını verdi. Savaşa girme sebepleri kısa sürede gerçek dışı gibi göründü. Blair'in ısrarla bahsettiği, Saddam'ı net ve güncel bir tehlike haline getiren kitlesel imha silahlarının var olmadığı ortaya çıktı. Bu sadece zekanın başarısızlığı değildi, liderlikte de başarısızlıktı.
Amerikalılar ani ve acımasızca, düşmanı etkisiz hale getirecek büyük hava saldırılarını başlattı. Bush etrafındaki neo-muhafazakarlar, demokrasi ve bölgesel istkrarın silahla sağlanabileceği konusunda kendilerini kandırdılar. Büyük ABD ordusu yalnızca Amerika'nın güvenliğini değil aynı zamanda Orta Doğu'nun istikrarını da sağlayabilirdi. Demokrasi Suriye, İran ve dahasına iyi huylu bir virüs gibi yayılabilirdi.
Saddam haftalar içinde iktidardan uzaklaştırıldı. Iraklıların şükran duyar bir ruh hali yoktu. Saddam'ın liderliğinin son 10 yılında BM yaptırımlarından dolayı Iraklııların çoğu yoksullaşmıştı. Amerikalılar ve İngilizler ile onların müttefikleri sokaklara barış getirme konusunda başarılı değildi. Suç ve intikam saldırılarıyla dolu kabus gibi yıllar başladı.
İşgal karşıtı isyan bir mezhep iç savaşa dönüştü. Amerikalıların gücü etnik ve mezhepsel olarak üç ana gruba, Şii Müslümanlar, Kürtler ve Sünni Müslümanlar arasında dağıtan yönetim sistemini ortaya koymasıyla Iraklılar birbirine düşman oldu. Silahlı militanlar birbirleriyle, işgalcilerle savaşıyor ve sivilleri öldürüyordu.
2003'te başlayan işgalin sonucunda kaç Iraklının öldüğü kesin olarak bilinmiyor ama tahminler yüz binlerce kişiye işaret ediyor. Şiddetli mezhepçilik Orta Doğu'da devam ediyor.
İşgalin jeopolitik mirası hala olayları şekillendiriyor. Amerikalılar farkında olmadan Irak'taki güç dengesini, Sünni bir dayanak olan Saddam Hüseyin'i devirerek İran'ın lehine çevirdi. Onu devirmek Tahran'a yakın Şii siyasetçileri güçlendirdi. Irak'taki en güçlü kuvvetler arasında İran tarafından silahlandırılan ve kendilerine eğitim verilen, hükümette de temsilcileri bulunan militanlar var.
ABD ve İngiltere'nin yeni bir felakete yol açma korkusu, 2011'deki Arap ayaklanmalarına ve özellikle Suriye'de Devlet Başkanı Beşar Esad'ın kendi halkına karşı başlattığı savaşa tepkilerini baltaladı.
Nüfusu hızla yükselen Irak'taki düzensizlik Avrupa'ya yasa dışı insan kaçakçılığını artırıyor. İngiltere İçişleri Bakanlığı'na göre Manş Denizi'nden küçük botlarla İngiltere'ye gitmeye çalışanlar arasında dördüncü sırayı Iraklılar alıyor.
Amerikalı ve İngiliz liderler bugünlerde işgalin üzerinde durmuyor ama diğer liderler yaşananları unutmadı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra Güney'in büyük bölümünün uluslararası hukuku koruma çağrılarını görmezden gelerek tarafsız kalmasının bir nedeni, ABD, İngiltere ve koalisyona katılan Batılı müttefiklerin Irak'ı işgallerine karşı muhalefeti ve onu nasıl görmezden geldiklerinin hatırlatıyor.
Son 20 yılın ne kadar kötü olduğunu gösteren bir işaret de Irak'ta Saddam nostaljisinin oluşması ve bu yalnızca Sünniler arasında geçerli değil. "Eski diktatör zamanında en azından nerede olduğunu biliyordun diyor" şikayet edenler. Düşman olarak gördüğü herkese karşı aynı ölüm tehlikesi geçerliydi.
Musul yakınındaki bir kampta mazot kuyruğunda bekleyen 48 yaşındaki Muhammed, Bağdat'taki Şiilerin liderliğindeki hükümete öfkeli. İşgal sonrası yıllarca süren mezhep savaşlarındaki ölümleri hatırlatıyor. "Keşke Saddam yönetimi geri gelse, sadece bir gün bile olsa. Saddam bir diktatördü bu doğru. Ancak insanları Şii, Sünni, Kürt ya da Ezidi olduğu için öldürmüyordu" diyor.
Irak için umut işaretleri var. Şehirlerin ve köylerin bir kısmı hala yıkık ancak Batı'da ulusal kriz olarak kabul edilebilecek bazı tehditlerle hala karşı karşıya olsalar da daha güvende hissediyorlar. İyi eğitimli terörle mücadele birimleri, halen bombalama ve pusu kurmayı başaran IŞİD'in cihatçı hücrelerini kontrol altına alıyor. Buna rağmen esnaf, yılın en yoğun dönemi olan Ramazan'ın bereketli geçmesini umuyor.
Uzun vadede Irak'ın işgalinin en büyük mirası, Amerikalıların kışkırttığı, gücü etnik ve mezhepsel hatlara göre bölen siyasi sistem olabilir. Iraklı politikacılar tarafından geliştirilen sistem şekliyle, yolsuzluk yapılması için olağanüstü fırsatlar sundu.
2003'ten bu yana 150-320 milyar dolar arası bir paranın çalındığı düşünülüyor. Her mezhepten, yolsuzluğun nimetlerinden yararlanmamış çoğu Iraklı, bir zamanlar Avrupa'dakiler kadar iyi olduğu düşünülen hastanelerde sürekli elektrik kesintileri, kötü su ve yetersiz tıbbi bakımla karşı karşıya. Sokakların çoğunda, yürürseniz, okula gitmek yerine çalışan ya da dilenen çocuklar görürsünüz. Halbuki Irak, Orta Doğu'daki en iyi eğitim sistemlerinden birine sahipti.
Irak'ın son başbakanı Muhammed El-Sudani yeni bir başlangıç sözü vermişti. Önündeki en büyük zorluk, ülkeyi bir kanser gibi yiyip bitiren yolsuzlukla mücadele etmek.
Ancak olan masum insanlara oldu. Yalnızca ölümler değildi yaşanan. Milyonlarca Iraklının ve Orta Doğu halkının hayatı, işgal ve onun sonuçları nedeniyle çok daha kötü bir hal aldı.
Ezidi aktivistler, Sincar yakınlarındaki toplu mezarda uluslararası koruma talebinde bulundu. Hayatta kalanlar, 2014'teki soykırımsal katliamları gerçekleştiren cihatçı IŞİD militamlarının Irak aksanıyla konuştuklarını, bazılarının yakındaki bir kasaba olan Tel Afer'dan olduğunu söyledi.
Sincar Dağı'na kaçmayı başardığı için hayatta kalan 25 yaşındaki Ezidi aktivist Ferhad Barakat ise komşularından hala korktuklarını söylüyor:
"Katiller, çevredeki aşiret veya aşiretlerden, Arap aşiretlerinden. Bu nasıl mümkün olabilir? Bizi öldürenler, Ezidi kadınlara tecavüz edenler, Iraklılar."